GİRİŞ
Toplumdaki insanların ortak yaşamlarını belirli bir intizam içinde sürdürebilmeleri için aralarında belirli bir düzenin kurulması zorunludur. Düzensiz bir toplum düşünülemeyeceğine göre bu düzeni bozan kişiye karşı, işlediği fiil sebebiyle toplumun kınama duygusunu belirten bir yaptırımın uygulanması gerekir. Uygulanış şekli ve türleri bugün değişmiş olsa dahi toplumun kınama duygusunu açıklayan, kusur ile orantılı olarak verilen, uygulandığı kişi üzerinde acı ve ıstırap veren, bozulmuş olan toplum düzenini eski hâline getirmeyi amaçlayan yaptırıma ceza denir.[1] Çalışma konumuz olan ölüm cezası ise, bir devletin suçunun karşılığı olarak bir mahkûmun hayatına son vermesidir. Ölüm cezasına çarptırılan kişinin cezasının infaz edilmesine idam denir. Toplumdan tasfiye etme amacını taşıyan “ölüm cezası” hukukumuzda uzunca bir müddet uygulama alanı bulduktan sonra ülkemizde 1984 tarihinden itibaren fiilen ve 2004’ten beri ise hukuken kaldırılmış bulunmaktadır. Ülkemiz, batılı devletlerin anayasalarında hızla yer edinen ve demokratik bir ülke olmanın asli şartı haline gelen evrensel insan haklarında ki bu önemli gelişmeyi; kendine özgü siyasal ve toplumsal olayların etkisi ile yakından takip etmiş bulunmaktadır.
ÖLÜM CEZASI NEDİR?
Ölüm cezası, infazı neticesinde mahkûmun hayatını sona erdiren cezadır. Kanunlarımızda ölüm cezası ile eş anlamlı olarak “idam cezası” kavramı sıklıkla kullanılmıştır. İdam kelimesi Arapça kökenli olup yokluk anlamına gelen “âdem” kelimesinden türetilmiştir. Bu bağlamda idam cezası yok edici bir cezadır, yok ettiği ise insan yaşamıdır.[2] Yaşama hakkı olmadan diğer hakları kullanma imkânı kalmadığından, bu hak kişinin sahip olduğu en önemli haktır. Bu nedenle ölüm cezası; yaşama hakkını ve bununla birlikte diğer tüm hakları kullanma imkânını ortadan kaldırdığından suçlu aleyhine hükmedilebilecek en ağır müeyyide olarak kabul edilir, dolayısıyla caydırıcılığının yüksek olduğuna inanılır.
ÖLÜM CEZASI HAKKINDA GÖRÜŞLER
Ölüm cezasının bu kadar eski bir geçmişe sahip olması, hakkında uzun ve hararetli tartışmaların yapılmasına neden olmuştur. Çok ağır sonuçları olması nedeniyle ölüm cezası bağlamındaki tartışmalar özellikle ölçülülük ilkesi üzerinde olmakla birlikte; psikolojik, toplumsal ve sosyal yönlerde şekillenmiştir. Uluslararası konferanslarda da ortak bir görüş sağlanamayan ölüm cezası konusu, günümüzde de tartışmalı halini korumaktadır. Bu nedenle ölüm cezasının kaldırılması konusunda lehte ve aleyhte birçok görüş ortaya atılmıştır. İdam cezasını savunanlara göre bir suçlu kamu vicdanını sarsan çok ağır bir suç işlemişse, bu suçun cezası idam olmalıdır. İdam cezası taraftarlarının gerekçelerinden bir diğeri ise meşru müdafaa durumu olmuştur. Buna göre; devletin varlığına saldırı teşkil eden kişi öldürülebilir. Bununla birlikte, toplum nezdinde benzeri bir suç işleyecekler için idam cezasının caydırıcı bir etkisinin olacağı düşüncesi de mevcuttur.
Ölüm cezası karşıtlarına göre ise; yaşamı, bireye toplum sunmadığına göre bireyin yaşamını sonlandırmaya da toplumun hakkı yoktur. Ayrıca bireyi suça teşvik eden, yani bireyin suça bulaşmasında büyük paya sahip olan yine toplumun kendisidir. Dolayısıyla toplumun bireyi öldürmek gibi bir hakkı bulunmamaktadır. Devletler idam cezası vermek yerine, bireyleri yaşatmalı ve çağdaş uygarlık seviyesine ulaştırmalıdır.[3] Karşıt görüşlülere göre suçluları yargılayanlar da hata yapabilirler, fakat buna karşın idam cezasının telafisi bulunmamaktadır.
CUMHURİYET TARİHİNDE ÖLÜM CEZASININ YERİ
ANAYASADAKİ DÜZENLEMELER
Türk anayasal sisteminde yaşam hakkı her ne kadar kutsal bir hak olarak görülse de idam cezası mevzuatta yerini bulmuştur. 1921 yılında yapılan Anayasa’da temel hak ve hürriyetleri içeren bir metin bulunmamaktadır. 1924 Anayasası’nın 26. Maddesinde ise TBMM’nin görevleri arasında idam hükümlerinin infazı da sayılarak ölüm cezalarının yerine getirilmesine karar verme yetkisi açıkça TBMM’ye verilmiştir. 1961 Anayasası 64. maddesinde de 1924 Anayasası’nda olduğu gibi mahkemeler tarafından verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine getirilmesine karar verme yetkisi TBMM’nin görev ve yetkileri arasında düzenlenmiştir. 1982 Anayasası’nda ölüm cezasıyla ilgili hükümlere muhtelif maddelerde yer verilmiştir. Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması başlıklı 15. maddenin 2. fıkrasında yer alan “Savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler ile ölüm cezalarının infazı dışında, kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz” hükmüyle ölüm cezalarının, yaşama hakkına, kişinin maddi ve manevi bütünlüğüne dokunma yasağına bir istisna oluşturduğu düzenlenmiştir. Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı başlıklı 17. maddede de mahkemelerce verilen ölüm cezalarının yerine getirilmesi; yaşama, maddi manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkının istisnası olarak düzenlenmiştir.[4]
KANUNDA DÜZENLEMELER
765 Sayılı eski Ceza Hukuku sisteminde ölüm cezası, ağır nitelik taşıyan bazı suçlara uygulanan bir ceza olarak kabul görmüştür. TCK’nin 11. maddesinde idam cezası, suçlara mahsus cezalar arasında sayılmıştır. Örnek vermemiz gerekirse; vatan hainliği ile devletin ülkesi ve egemenliğine karşı suçlar, vatandaşın devlete karşı silah kullanması veya harbe katılması suçları, asker toplama ve hasmane hareketlerde bulunma, düşman askeri harekâtına yardım, düşmana iaşe, gizli askeri bölgelere girme, devlet güvenliğiyle ilgili belgeleri bulundurma, vatandaşın yabancı ülkede milletine zararlı faaliyeti, Anayasa’ya karşı işlenen suçlar, yürütme gücünü vazifesini yapmaktan zorla menetme, halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik, askeri komutanlıkların gaspı, cumhurbaşkanına suikast suçları idam cezası ile müeyyidelendirilmiştir.[5]
Eski Türk Ceza Kanunu’ndan başka 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nda, 1918 Sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibi Hakkında Kanun’da, 6831 Sayılı Orman Kanunu’nda idam cezası yer almaktaydı. Askeri Ceza Kanunu’nda 23. maddede ölüm cezasını öngörülmekteydi.
Ülkemizde gerek iç hukuk düzeninde, gerekse askeri ve sivil nitelikli pek çok suç için değişik düzenlemelerinde idam cezasına yer verilmekteydi. Örneğin 1990 yılına gelininceye kadar 28 tanesi Türk Ceza Kanunu’nda, 2 tanesi Vatana İhanet Kanunu’nda ve 1 tanesi de Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun’da olmak üzere toplam 51 adet suç için ölüm cezasına hükmedilebilmekteydi.[6] Ülkemizde 1920 tarihinden itibaren, 1984’te ölüm cezalarının fiilen uygulamasının kaldırılmasına kadar geçen 64 yıllık dönemde, TBMM tarafından onaylanan ve infazı gerçekleştirilen ölüm cezası kararı sayısı 712’dir. Bunlardan 15’ i kadın hükümlüdür. 1980 ila 1984 yılları arasında ise 53 ölüm cezası yerine getirilmiştir.[7]
TÜRKİYEDE ÖLÜM CEZASININ KALDIRILMASI
Türkiye’de ölüm cezası, 2004 yılına kadar pozitif hukukta yer almasına rağmen en son 1984 yılında infaz edilmiştir. Ülkemizde ölüm cezası uzun yıllar boyunca infaz edilmese de kaldırılma süreci kısmen tartışmalı olmuştur. Bu tartışmaların temelini, ölüm cezasının kaldırılması yönünde uluslararası kuruluşlar tarafından yapılan tavsiye ve baskılar ile Abdullah Öcalan hakkında hükmolunan ölüm cezasının yerine getirilip getirilmeyeceği konuları oluşturmaktadır.[8] Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası antlaşmaların ve bu antlaşmalarla üstlenilen yükümlülüklere bağlı olarak iç hukukumuzda yapılan uyum çalışmalarının, ölüm cezasının yürürlükten kaldırılmasında yaşanan sürecin anlaşılabilmesi bakımından yol gösterici olacağı kanaatindeyiz.
Ülkemizde 23.03.1976 tarihinde yürürlüğe giren BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ile ölüm cezası verilebilmesi için, öncelikle çok ağır ve ciddi bir suçun varlığı aranmıştır. Yani esasen ölüm cezasının verilebilmesi için ölçülülük ilkesine uygun olarak, verilecek cezanın işlenen suç ile orantılı olması aranmıştır. Bu niteliklerde bir suçun varlığı halinde ise; adil ve usulüne uygun yargılama hakkının bütün güvencelerine tam olarak riayet edilerek cezanın verilmesi, af ya da cezanın hafifletilmesini talep hakkının her koşulda tanınması; suç işleme tarihinde 18 yaşından küçük olanlara bu cezanın verilememesi; hamile kadınların ölüm cezasının infaz edilmemesi gibi unsurlar yer almaktadır. İmzalanan BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin Ölüm Cezasının Kaldırılmasını Amaçlayan Ek Seçimlik 2 No’lu Protokolü ise barış zamanı-savaş zamanı ayırımını öngörerek ölüm cezasını “barış zamanı” bakımından kaldıran bir belgedir.
Ülkemizin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6 No’lu Ek Protokolü barış zamanı ölüm cezasının da kaldırılmasını amaçlamaktadır. Buna göre ‘‘Ölüm kaldırılmıştır. Hiç kimse bu cezaya çarptırılamaz ve idam edilemez.” hükmü getirilerek, barış zamanında da ölüm cezasını bütünüyle kaldırmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 13 No’lu Ek Protokolü de ölüm cezasının tamamen kaldırılmasına yönelik bir antlaşmadır. Bu bağlamda 6 No’lu Protokoldeki savaş zamanı barış zamanı ayrımı tümüyle ortadan kaldırılmıştır. Yani ölüm cezası artık hangi zaman olursa olsun herhangi bir suçun cezası olarak infaz edilemeyecektir.[9] İmzalanan uluslararası antlaşmaların uygulanmasına yönelik olarak iç hukukumuzda ölüm cezasının kaldırılmasına ilişkin ilk adım 2001 yılında, 4709 sayılı Kanunla Anayasa’da yapılan değişiklik vesilesiyle atılmıştır. Bu düzenlemeyle, “savaş, savaş tehdidi ve terör suçları” halleri dışında ölüm cezası verilemeyeceği öngörülmüştür. Böylece ölüm cezasının alanı, bu üç durumla sınırlı olarak daraltılmıştır. Anayasa’da yapılan bu değişiklikten sonra, 2002 yılında çıkarılan 4771 sayılı Kanun ile, Anayasa’ya uyum sağlamak için ilgili mevzuattaki ölüm cezaları müebbet ağır hapis cezasına çevrilmiştir. Türkiye, 2004 yılında 5170 sayılı Kanunla ölüm cezasını Anayasa’dan tümüyle çıkarmıştır. Sonrasında da, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanunu’nda ölüm cezasına yer verilmemiştir. Dolayısıyla Türkiye, iç hukukunda ölüm cezasını her koşulda kaldırmış ve hukuki anlamda geri getirilmesini neredeyse imkânsızlaştırmış bulunmaktadır.
TÜRKİYEDE ÖLÜM CEZASININ KALDIRILMASI SONRASINDAKİ TARTIŞMALAR VE SONUÇ
Ölüm cezasının yürürlükten kaldırılmasının ardından akademik anlamda bu ceza hakkındaki tartışmalar sonlanmışsa da özellikle siyasi alandaki tartışmalar devam etmiş ve halen de devam etmektedir. Gerek kamu vicdanını rahatsız eden; cinayet ve cinsel saldırı gibi vahşice suçların işlenmesi, gerek dâhili ve harici terör olaylarının tırmanması, ölüm cezasının gerekli olup olmadığı tartışmalarını alevlendirmektedir. Ölüm cezası lehinde ve aleyhinde görüşleri yukarıda zaten incelemiştik. Bizce infaz edildikten sonra geri dönüşü olmayan idam cezası, uygulamada pek çok sıkıntıyı da beraberinde getirmektedir. Zira idam cezası, demokratik olmayan rejimler ve hükümetler tarafından amaçlarına ulaşabilmek amacıyla araç olarak kullanılabilmektedir. Ülkemiz tarihinde de idam cezası, siyasi saiklerle ve genellikle darbeler sonrasında hükmolunup infaz edilmiştir. İdam cezası, çağdaş ceza hukukunun suçluyu ıslah etme ve topluma geri kazandırma amacına da ters düşmektedir. Ayrıca dikkat çekmek istediğimiz bir diğer nokta ise gelişen teknolojiyle birlikte iletişim olanaklarının üst düzeye geldiği günümüzde; hukuki bilgiden yoksun kişiler tarafından ortaya atılan yalan haberlerle, yargı organı üzerinde inanılmaz bir kamuoyu baskısı oluşturulabilmektedir. Sosyal medya baskısı nedeniyle adil yargılamanın zorlaştığı göz önüne alındığında geri dönüşü imkânsız olan idam kararları, kısa zamanda toplumsal bir yaraya dönüşecektir. Mevcut koşullarda, demokratikleşme yolunda yıllar süren hukuki çalışmaların yadsınamaz değeri ve üstlenilen uluslararası yükümlülükler nedeniyle Türkiye’de idam cezasının getirilmesi ise pek mümkün gözükmemektedir. Getirilse dahi ceza yasalarımıza hakim olan geçmişe yürümezlik ilkesi gereği; ağır ceza kararı verilmesi gereken suçları nedeniyle, toplum nezdinde haklarında hararetle idam cezası istenilen kişilere bu ceza uygulanamayacaktır. Kanımızca böylesi suçlarla yaralanan kamu vicdanını rahatlatmak için mevcut ceza kanunlarımızda iyileştirmeler yapılması ve yargı sistemimize yönelik yenilikçi reformların hızla hazırlanıp yürürlüğe konulması daha yerinde olacaktır. Bununla birlikte geleneksel medya ve sosyal medyanın, yargı sürecini objektif ve hukuki olarak doğru bir dil ile kamuoyuna aktarması için gerekli uygulamaların da yürürlüğe konması gerekmektedir. Eğer toplumumuz cezaların yeterince caydırıcı ve yargı sürecinin hakkaniyete uygun olduğu inancında birleşirse, geçmişte ülkemizde acı bir yaraya dönüşen idam cezası zaten kendiliğinden gündemden düşecektir.
Kaynakça
Akbulut, İlhan. ‘‘Ölüm Cezası Geri Gelmeli mi?’’, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 131 (2017), 11.
Terzi, Abdurrahman. TBMM’nin Ölüm Cezalarının Yerine Getirilmesine Karar Verme Yetkisi Tarihsel Süreç, Belgeler ve Tartışmalar, (Ankara: Yasama Uzmanlığı Tezi, 2014), 13.
Ak, Aliye. Avrupa Birliği’ne Uyum Sürecinde Türkiye’de İdam Cezası Tartışmaları. Afyonkarahisar: Afyon Kocatepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2019.
Şen, Furkan. ‘‘Yaşam Hakkı: İdam, Kürtaj, Ötenazi ve Siyasal Sorumluluk’’. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 19/2 (2015), 10.
Demirdal, Balkan. ‘‘Uluslararası İnsan Hakları Hukukunda Ölüm Cezasının Kaldırılması ve Türkiye’deki Süreç’’. Politik Ekonomik Kuram 2/1 (Nisan 2018), 60-66.
[1] İlhan Akbulut, ‘‘Ölüm Cezası Geri Gelmeli mi?’’, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 131 (2017), 11.
[2] Abdurrahman Terzi, TBMM’nin Ölüm Cezalarının Yerine Getirilmesine Karar Verme Yetkisi Tarihsel Süreç, Belgeler ve Tartışmalar, Yasama Uzmanlığı Tezi (Ankara, 2014), 13.
[3] Aliye Ak, Avrupa Birliği’ne Uyum Sürecinde Türkiye’de İdam Cezası Tartışmaları (Afyonkarahisar: Afyon Kocatepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2019), 28.
[4] Terzi, TBMM’nin Ölüm Cezalarının Yerine Getirilmesine Karar Verme Yetkisi Tarihsel Süreç, Belgeler ve Tartışmalar, 34-35.
[5] Akbulut, ‘‘Ölüm Cezası Geri Gelmeli mi?’’, 18.
[6] Y. Furkan Şen, ‘‘Yaşam Hakkı: İdam, Kürtaj, Ötenazi ve Siyasal Sorumluluk’’, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 19/2 (2015), 10.
[7] Akbulut, ‘‘Ölüm Cezası Geri Gelmeli mi?’’, 21.
[8] Terzi, TBMM’nin Ölüm Cezalarının Yerine Getirilmesine Karar Verme Yetkisi Tarihsel Süreç, Belgeler ve Tartışmalar, 107.
[9] M. Balkan Demirdal, ‘‘Uluslararası İnsan Hakları Hukukunda Ölüm Cezasının Kaldırılması ve
Türkiye’deki Süreç’’, Politik Ekonomik Kuram 2/1 (Nisan 2018), 60-66.