SOSYOLOJİ ASLINDA NE? -2-

20. yüzyıldan itibaren değişen toplumsal ilişkiler elbette toplumbiliminin de farklı yöntem ve stratejiler çerçevesinde araştırma disiplinini etkilemiştir. İşlevselcilik, sembolik etkileşimcilik ve eleştirel yaklaşımın yorumlarının değişme uğramasında şüphesiz toplumsal hayatın içerisinde gerçekleşen yeni olay  ve durumların payı oldukça büyüktür. Sosyal hayatın devinimine katkıda bulunan bu değişimler sosyolojinin inceleme alanlarına farklılık getirerek kuram ve yaklaşımlarının kendi içindeki temel dayanak noktalarını sorgulamaya ve geliştirmeye itmiştir. Tam bu noktada işlevselcilik anlayışı toplumsal ve kültürel olguların toplumsal kültürel sistem içerisinde yerine getirdiği işlevlerin çözümlenmesi görüşü yeterince açıklayıcı ve tamamlayıcı olmadığı görüşüyle yerini yapısal işlevselciliğe bıraktığı söylenebilmektedir. İşlevselcilikte sistemi oluşturan her şey bütün olarak ele alınırken yapısal işlevselcilik sistemin parçalarını kendi içinde inceleyip yapının bütünle olan ilişkisi ve işlevini incelemeyi savunmaktadır.

Talcott Parsons

Bu dönemin büyük sosyologlarından olan Talcott Parsons “Büyük Kuram” yaklaşımıyla toplumların meydana gelerek uyumlu bir şekilde çalışmasını genel eylem kuramı adı altında incelemeye tabii tutmuştur. Kuramın ana çekirdeğini oluşturan sistem kavramı kuramı oluşturan dört sistemi belirlemektedir. Bu sistemler sırasıyla kültürel, toplumsal, kişilik ve davranışsal organizma olarak karşımıza çıkmaktadır. Kısaca bahsedecek olursak kültürel sistem paylaşılan değerler üzerine kurulu olarak ana kavramı toplumsallaşmadır. Toplumun değerlerinin bireyler tarafından içselleştirildiği zaman toplumsallaşmanın meydana geldiğini anlatan Parsons toplumsal denetimi sürdürmek ve toplumu bir arada tutmak için güçlü bir tutum olduğunu söylemektedir. Toplumsal sistemin rol etkileşimi üzerinden açıklayan Parsons “kültürel olarak yapılanmış ve paylaşılmakta olan simgeler” ifadesini kullanarak kültürel sistem ile arasındaki bağdan bahsetmektedir. Kişilik sisteminin bireyin tatmin olma güdüsü üzerinden kendi çıkarlarına göre hareket etmesi olarak anlatarak davranışsal organizmanın insanın fiziksel yönüne işaret etmektedir. Tüm bunların sonucu olarak toplumsallaşma kavramı Parsons açısından toplumsal ve kültürel sistem değerlerini bireyin kendi sistemi içerisinde içselleştirmesinin ardından dahil etmesi olarak açıklamaktadır.

Eylem kuramının kusursuz olarak işlemediğini kalıp değişkenler vasıtasıyla açıklayan Parsons, aktör yani bireyin beklenmeyen farklı durumlarda beklentilerin neler olabileceğini kestirmekten bahsetmektedir. Bunu açıklarken Tönnies’in cemaat ve cemiyet kavramlarını, Durkheim’ın mekanik ve organik dayanışma kavramlarına dayandırmaktadır. Doğuştan getirilen özellik veya başarı durumları, yaygınlık ve özgünlük; talep edilen beklentiler fazla olduğunda yaygınlık fakat talep beklentisi az olduğunda özgünlük devreye girmektedir. Duygusallık ve duygusal tarafsızlık durumu aktörün ilişkiden nasıl bir duygusal tatmin istediğine bağlı olarak değişmektedir.  Özellik ve evrensellik: özel ilişkiye ve toplum üyeliğindeki konumuna göre karşılık verme durumudur. Birliktelik ve benlik yönelimi; kişisel bir çıkarı karşılıyor mu yoksa zorunluluk olayından dolayı mı varolma durumudur. Bütün bu durumlar karşılıklı ilişkideki arz-talep dengesi doğrultusunda karşılık verilmeden önce anlaşılması gereken beklentiler silsilesidir.

Robert Merton

Robert Merton ise Parsons’ın her şeyi kaplayan kuram oluşturma sevdasından vazgeçerek “Orta Büyüklükte Kuramlar” oluşturulması gerektiği kanaatindedir. İşlevselcilik konusunda Parsons’tan ayrıldığı en önemli noktadır. Geliştirilmemiş deneysellikle Parsons’ın eylem kuramındaki boşlukları doldurmayı hedefleyen Merton Durkheim’ın “İntihar” Weber’in “Protestan Ahlakı Ve Kapitalizmin Ruhu” eserlerine dayanarak yeni bir yaklaşımı değil klasik çalışmaların örneğini çoğaltmaya çalışmıştır. İşlevsel çözümlemenin açıklaması olarak toplanılan verilerin anlamlarını kazandıkları daha geniş yapılar bakımından sonuçları yorumlayarak işlevselciliğin temel yönelimini anlatma gayretindedir. Durkheim’dan farklı olarak kurum düzeyinde araştırma ve karşılaştırma yapmıştır. Toplumun varlığını sürdürme eğilimine yapısal temel diyerek belirli rol ve statüler arası ilişkilerden oluşan bir toplumsal yapının varlığından söz etmektedir. Her pozisyonun kendine özgü hak ve sorumluluklarının olduğuna,  herkesin bu işleyiş içinde beklentilere sahip olduğunu ve bunu sağlayanın toplumsal statülerin örgütlenmiş sistemi olduğunu savunmaktadır.  Statü yapısını dört sistemde çözümlemektedir: Bireysel, grup, toplumsal ve kültürel. Onun açısından toplumda sisteme uyum ve adaptasyon problemlerini çözen fonksiyonların açık ve gizli işlevleri vardır. Örneğin dinin toplumsal olarak bütünleştirici etkisi varken aynı zamanda bireysel hayatı düzenleyen bir yapıya sahiptir. Bütünleşme gizli bir işlevken hayatı düzenleme etkisi açıktır.

Wright Mills

İşlevsel yaklaşımın yanı sıra değişime uğrayan çatışmacı yaklaşımın en bilinen sosyoloğu Wright Mills bilgiye dayalı bir toplum kurulamamasında bilim insanlarını açıkça suçlamaktadır. Özgürlükçü bir sosyalizme inanmış ve Küba Devrimini destekleyerek ABD’nin tepkisine karşı çıkmıştır. Değer yargılarında tarafsızlık ve arınmışlığın olanaklı olup olmadığını sorgulayan Mills’in tüm eleştirileri ABD sistemi içerisindeki kapitalist ahlak bozukluğuna yönelik olmuştur. Bu yapıyla işbirliği içerisinde olan tüm sosyologları kınamıştır. Sınıf çatışmaları ve toplumsal değişimin genel teorisini inşa etmeye çalışan Mills’in en bilinen analizi “Beyaz Yakalılar”dır. Orta sınıfın işverenlerle ücretli çalışanlar arasındaki tampon sınıf olduğunu ve büyük ölçüde yabancılaşmanın pençesinde olduğunu söylemiştir. Hem emeğine hem kendine yabancılaşan bu sınıfın ne kendi yaşantısına ne de ulusu şekillendirecek kudreti vardır. Eski orta sınıfın bağımsız iktidar tabanı olsa da yeni orta sınıfın böyle bir yeteneği maalesef yoktur. Yeni ve bağımlı olan bu sınıf mülksüzleştirilerek ücretli işçilerle aynı konuma getirilmiştir. Beyaz yakalıların yabancılaşma vasıtasıyla kamudan çok kitle toplumuna dönüştürülmesine değinerek güç savaşının toplumsal yaşamın tümüne etki ettiğini söylemiştir.

Amerikan toplumundaki güç analizine değinerek “İktidar Seçkinleri” adını verdiği kurumdan bahsetmektedir.Büyük şirketler ordu ve federal hükümet arasında iktidarın paylaştırıldığını iddia etmektedir. Birçok karşılıklı çıkar birliği ve dayanışma çatısı altında bir arada olduğunu söylemektedir.

George Herbert Mead

“Sosyologların Filozofu” olan George Herbert Mead, bilinci, kişinin anlam ve önem verdiği çevresi arasındaki dinamik ilişkiden doğan düşünce akışı olarak yorumlamaktadır. Kişilerin değerleri ile girdikleri sürekli ilişkiler içinde olduğunu ve bu ilişkilerin benliklerini şekillendiren önemli bir husus olduğunu anlatmaktadır. Benlikle ilgili iki evre olduğunu söyleyen Mead ilk aşama olan “Ben”in kendiliğinden olan bir tepki; ikincisinin “Bana” yani sosyal benin kişinin iletişim yoluyla elde ettiği tutumlarından bir araya getirdiği bir bütün olarak karşımıza çıkmaktadır. Buradaki “Bana” tamamen edilgen bir yapı olmakla beraber kendisinin başkalarının gözünden nasıl göründüğüne göre analiz etmeye çalışmaktadır. Mead “Ben”in saf ve başkaları tarafından biçimlendirilmediğini kişinin orijinal kalıbının olduğunu söylemektedir. Yani “Bana” kısmı tamamen toplum tarafından biçimlendirilmektedir.  “Benlik” kavramının ise başkalarının tutumlarına göre kendini biçimlendirme yeteneğidir. İnsanı hayvan krallığından ayıran en önemli ögenin insanın kendine özgü olan zihinsel mekanizması olduğunu dile getiren Mead, insanın davranışının iç güdüler veya dış toplumsal güçlerin kendisinin belirlediğini söylemektedir. “Ayna Benlik” kavramıyla adeta bilmece gibi bir çözümleme yapan Mead bu kavramın kişilerin karşısındaki hakkındaki düşüncelerin fikirlerinin bir yansıması olduğunu iddia ederek çarpıcı açıklamalarda bulunmaktadır.

Erving Goffman

Erving Goffman ise günlük yaşamda benliğin sunumuna değinmiştir.  Dramaturji kuramında bireyi merkeze alarak her aktörün rolü olduğu bir tiyatro sahnesi benzetmesiyle izlenim yönetimini açıklamıştır. Bu durum hepimizin günlük hayatında yaptığı sosyal medya paylaşımları gibidir. Bir anın paylaşılması sadece anlıktır ama o anın öncesinde yaşanılmış veya sonrasında yaşanılacak olayların üzerinde karşıdaki kişinin tahakküm kurması mümkün değildir. İzlenim yönetimi aynen budur. Kişinin sunduğu benliğin seyirciler yani karşıdaki bireyler tarafından kişinin kendini istediği gibi tanımlamasıdır. Karşıdaki kişi veya seyircinin de kendi istediği gibi davranabileceğini düşünür. Ömer Hayyam’ın  bir rubaisinde anlattığı anlama çok yakın olan bu görüş gündelik yaşama karşı farklı bir bakış açısı kazandırmaktadır.

Rubai ise şu şekildedir:

Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz.

Kuklacı felek usta, kuklalarda biz

Oyuna çıkıyoruz birer, ikişer;

Bitti mi oyun, sandıktayız hepimiz.

Bir önceki yazımda sosyolojinin kült figürlerine değinip “Umran Bilimi”nden yola çıkarak Sosyal Fizik ve en nihayetinde Sosyoloji biliminin kurulmasını tarihsel bir seyir içinde açıklamaya çalışmıştım.  İkincisi kısımda ise sosyolojinin gelişmesinde katkı sağlayan günümüz dünyasının yorumlanmasına yardımcı olan klasik teorisyenlerin bir kısmının kurmuş oldukları metodolojik sistemi; kendi kavramları ve bakış açıları konumlarından anlatmaya gayret ettim.

Sosyoloji  toplum açısından gerekli ve her bireyin düşünce sisteminin gelişmesinde yardımcı olan bir kaynaktır. Bu kaynağın doğru anlaşılması ve diğer bilimlere katkısı bakımından önemli konumunun farkına varılması gerekmektedir. Çünkü değişen dünya düzenini anlamada insan zihnine yardımcı olan yegane sosyal bilimdir.

Kaynakça

Bostan, M., & Coşkun, İ. (2012). C. Wright Mills’ in Sosyoloji Anlayışı. Danışman: Prof. Dr. İsmail Coşkun, İstanbul, İstanbul Üniversitesi SBE Sosyoloji Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.

Goffman, E., & Cezar, B. (2009). Günlük yaşamda benliğin sunumu. Istanbul: Metis.

Merton, R. (1968). Social Theory and Social Structure. The Free Press.

Mills, W. (2016). Sosyolojik Tahayyül. (Ö. Küçük, Çev.) İstanbul: Hil Yayınları.

Parsons, T. (1991). The Social System. Psychology Press.

Ritzer, G., & Stepnisky, J. (2017). Sosyoloji Kuramları. (H. Hülür, Çev.) Ankara: De Ki Basım Yayım.

Share this article
Shareable URL
Prev Post

SOSYOLOJİ ASLINDA NE? -1-

Next Post

MOODY’S VE TÜRKİYE’NİN YENİ KREDİ NOTU

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Read next