Geçtiğimiz birkaç yılda yaşanan gelişmeler küresel gücün büyük ölçüde dengelenmeye başlamasına neden olmuştur. Bu anlamda Amerika Birleşik Devletleri’nin küresel etkisi eskiye kıyasla nüfuzunu kaybetmeye başlamış ve NATO gibi zamanında istikrarlı bir yapıya sahip olan uluslararası ittifaklarda bazı üye ülkeler arasındaki görüş ayrılıkları giderek artmış ve dolayısıyla bu durum iç çatışmalar meydana getirmiştir. Diğer taraftan, Çin ve Rusya gibi ülkeler çeşitli coğrafyalarda artan bir etki alanına sahip olma eğilimi gösterirken otoriter yönetimlerin oluşumu dünya siyasetinde yükselişe geçmiştir. Böylelikle genel çerçeve şunu göstermektedir ki küresel siyaset uzun yıllardan sonra ilk kez tam anlamıyla demokratik değerleri benimsemiş bir aktör ya da oluşum eksikliği ile karşı karşıya gelmiştir.

Meydana gelen iktidar boşluğu dış politikada agresif tutumlar sergileme yatkınlığı gösteren otoriter ve totaliter rejimleri ön plana çıkarmıştır. Bu duruma karşılık son zamanlarda birçok politikacı ve akademisyenin de gözlemlerine göre Birleşik Krallık, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda arasında CANZUK olarak da ifade edilen potansiyel ekonomik ve siyasi bir savunma ittifakı ve hatta kıtalararası federal bir yönetim oluşturma projesi meydana getirmiştir. Her ne kadar 1960’larda ortaya atılan bir tasarı olsa da, CANZUK bir siyasi hedef olarak Birleşik Krallığın Avrupa Birliği’nden çıkmasıyla büyük bir rağbet görmeye başladı. Bu anlamda İngiltere’nin AB’den tamamen çekilmesi potansiyel olarak yeni bir jeopolitik olanağı gözler önüne serdi.
Özünde şunu da belirtmek gerekir ki CANZUK destekçilerinin öne sürdüğü manifesto tam anlamıyla yeni bir proje değil, aksine oldukça eski doktrinlere dayanan bir planlamaydı. Tasarının kavramsal kökleri ve ilkeleri 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında gerçekleştirilen imparatorluk tartışmalarından doğmuştu. Bu fikirlerin yeniden gün yüzüne çıkması aslında birtakım İngiliz muhafazakar gruplarının Birleşik Krallığın öncülüğünde eskiden imparatorluğa dahil olan bölgelerle (Anglosfer), yani İngilizce konuşulan dünyada yeni bir ilişki kurma arzusundan kaynaklanmaktadır.
Anglosfer kavramının üzerinde duracak olursak genel olarak bu kavram üzerinden İngilizce konuşulan ülkeler topluluğu anlamı çıkarılmaktadır ancak daha da detaylandırılacak olursak Anglosfer kavramı esasında Anglo-Sakson gelenek ve öğretilerine sahip olup politik ve kültürel anlamda bireyciliğe ve piyasa ekonomisine yönelik ortak bir anlayış gösteren topluluk olarak da karakterize edilebilir (Abdujabarova, n.d). Bu anlamda Anglosferist bir yaklaşım özellikle Britanya İmparatorluğu’nun sona ermesinin ardından uluslararası arenada yeniden dominant olma ülküsünü taşıyan İngilizler için yüksek bir ideal olarak ortaya çıktı. Örneğin seçkin bir Anglosferist olan Eski Başbakan Winston Churchill bazı İngilizce konuşan ulusları akraba topluluklar olarak görmekteydi. Churchill’in fikirlerinden etkilenen milliyetçi ve muhafazakâr kesim dolayısıyla İngiliz Milletler Topluluğu’na odaklanmaya başlamıştı.
Esasen günümüzde Anglosferin romantize edilmiş bir hayalden ziyade potansiyel olarak mümkün bir jeopolitik hedef olarak nitelendirilmesine katkıda bulunan birçok argüman bulunmaktadır. Bu noktayı destekleyecek olursak Anglosfer ülkeleri hem siyasi açıdan demokratik değerleri temsil etmelerinden ötürü bir yakınlık sergilemekte hem de toplamda sahip oldukları ekonomik güçleri ile birçok dönemde küresel gayri safi yurtiçi hasılanın büyük bir kısmını oluşturmaktadırlar. Bu sebeple İngiltere’nin tarihi konumunun önemini her fırsatta vurgulayan Brexit destekçilerinin birçoğu CANZUK’un önerdiği ittifak modeline sempati göstermektedir.
BREXIT SONRASI YENİ YÖNELİMLER
2016 yılında gerçekleştirilen Brexit Referandumu Birleşik Krallığın geleceği ve dünya siyasetindeki rolü açısından önemli bir tartışmayı beraberinde getirmişti. Brexit destekçilerine göre İngiltere’nin AB’den ayrıldıktan sonra elde edeceği göreceli bağımsızlık kamu politikasının yeniden şekillendirilmesinde büyük rol oynayacaktı (Bell & Vucetic, 2019). Bu anlamda artık İngiltere izole bir siyaset izleyip gölge konumunda kalmaktansa ortaya çıkacak yeni koşullar İngilizlerin dünya ile olan ilişkilerinde yeni bir döneme yol açacaktı. Bundan dolayı özellikle referandum sonrasında Anglosferist siyaset kendine hem iç hem de dış politikada büyük bir yer edinmişti.

Tarihsel ve kültürel bağlam temelinde İngiliz Milletler Topluluğu üye ülkeleri ve yeni müttefiklerle olan diplomatik ilişkilerin artırılması hedeflenmişti. Bununla birlikte kamuoyunda kayda değer sayıda Brexit destekçisi Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve Birleşik Krallığın oluşturacağı dörtlü ittifak olan CANZUK projesini büyük ölçüde onaylamıştı. Bu ülkelerin halihazırda siyasi ve kültürel anlamda pek çok ortak noktasının bulunması ve aynı zamanda kapsamlı bir güvenlik ağı ve anlaşmalarıyla birbirlerine bağlı olmaları sebebiyle destekçiler malların, hizmetlerin ve emeğin de serbest dolaşımına imkan tanıyacak küresel bir bölgenin oluşturulabileceğinin uygun ve faydalı bir girişim olduğunu öne sürmüştür. Diğer taraftan, kendini bu ilkelere adamış daha tutkulu kesim ise yapılacak çalışmaların kademeli olarak derin bir entegrasyon sürecine girmesini ve hatta uygun koşullar oluştuğu takdirde CANZUK’un bir kıtalararası federal yönetim sistemine evrilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Şimdiye kadar CANZUK destekçileri ulusötesi savunuculuk ağları oluşturup fikirlerinin yayılması için çeşitli kampanyalar düzenlediler. Buna ek olarak yeni medyanın olanaklarından olabildiğince yararlanıp CANZUK misyonu ve vizyonunu dünya çapında duyurmaya çalışan destekçiler aynı zamanda alanında önde gelen entelektüel kişileri kendi saflarına davet edip hareketin gelişimine katkı sağladılar. Kısacası CANZUK Brexit sonrası dönem için hedeflenen faydalı ve daha homojen bir alternatifi oluşturdu.
Diğer taraftan ise CANZUK projesi çoğunluğunu yalnızca Anglo-Sakson beyazların oluşturduğu İngiliz Milletler Topluluğu ülkelerini içerdiğinden dolayı birçok siyasi analist tarafından eleştirilere maruz kaldı. Bu anlamda Hindistan, Güney Afrika ve Jamaika gibi İngiliz Milletler Topluluğunun parçası olan diğer ülkelerin CANZUK dışında kalması aslında eleştirmenler tarafından eski beyaz kolonyal dünyanın yeniden canlandırılması fikrine işaret etti. Buna karşılık CANZUK destekçileri projenin farklı bir vizyona sahip olduğu konusunda ısrar etmektedir. Bu amaç doğrultusunda öncelikle CANZUK’un bir beyazlar locası olma imajını reddettiler (Geoghegan, 2020).
CANZUK International Başkanı James Skinner dört ülke dışındaki İngiliz Milletler Topluluğu’na üye ülkelerin birliğe dahil edilmemesinin nedenini serbest dolaşım ve dış politika girişimlerinde başarıya ulaşmak için gerekli siyasi ve ekonomik kriterleri karşılayamadıklarına dayandırmaktadır (Steiner, 2020). Diğer bir deyişle bu ülkeler Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve Birleşik Krallık ile karşılaştırıldıklarında siyasi ve ekonomik anlamda yeterince gelişmemişlerdir. Diğer yöneltilen bir eleştiri ise birlik içerisinde oluşabilecek güç mücadeleleri üzerinedir. Özetle, CANZUK birliğinde dört ülkenin de eşit düzeyde temsil edilmesi beklenirken eleştirmenlere göre bu durum birlik içinde güç mücadelelerine yol açıp ihtilaflı sonuçlar doğurabilir.
BİBLİYOGRAFİ
Abdujabarova, M. (n.d). Anglosphere Kimliği ve Uluslararası Öğrencilik. Aralık 28, 2020 tarihinde Uluslararası Öğrenci Dernekleri Federasyonu: https://www.udef.org.tr/media/academic/pdf/dc0d44aa3ac04bfc8af0c22c334ea19f.pdf adresinden alındı
Geoghegan, P. (2020, Eylül 9). Adventures in “Canzuk”: why Brexiters are pinning their hopes on imperial nostalgia. Aralık 29, 2020 tarihinde The Guardian : https://www.theguardian.com/commentisfree/2020/sep/09/canzuk-brexiters-imperial-canada-australia-new-zealand-uk-empire adresinden alındı
Steiner, A. (2020, Eylül 9). CANZUK: Modern Alliance or Old Empire? Aralık 28, 2020 tarihinde The McGill International Review: https://www.mironline.ca/canzuk-modern-alliance-or-old-empire/ adresinden alındı
Bell, D. & Vucetic, S. (2019, Ocak 28 ). Brexit, CANZUK, and the Legacy of the Empire.