AVRUPA BİRLİĞİNİN 2050 BÜYÜK STRATEJİSİ

Özet 

II. Dünya Savaşı’nın iktisadi, sosyal ve siyasi tahribatı göz önünde bulundurulursa kalıcı barışı ve Avrupa bütünleşmesini sağlamak amacıyla 1952 yılında Avrupa Kömür Çelik Topluluğu’nun kurulmasıyla derinleşen ve genişleyen AB’nin, küresel bir güç olabilmesi için ihtiyaç duyduğu büyük stratejisi önem arz etmektedir. Bu çalışmada büyük stratejinin alt zemin koşulları değerlendirilmiş, ardında da AB’nin 2050 yılı için vizyonu ve büyük strateji önerisi sunulmuştur.

Anahtar Kelimeler: Avrupa Birliği (AB), Sert Güç, Yumuşak Güç, Kapasite

1. GİRİŞ

Büyük strateji, uluslararası ilişkilerde aktör olarak nitelendirilen devletlerin, bölgesel örgütlerin amaçları, ulaşmak istedikleri hayalleri ve işaret feneridir. İlkesel olarak bir amaca hizmet eden ve uzun bir periyodun neticesi olan bu strateji her şeyden önce büyük bir pakettir. Zira içerisinde; aktörün sert gücü, yumuşak gücü, insan ve yönetim kapasitesi bu amaca ulaşmak için elzem faktörlerdir. Öte yandan stratejinin nihayete ermesi, aktörün geçmişinin arka bahçesi, sosyolojik yapısı, politik ve iktisadi gerçekleri ve eğilimleriyle, kalıcılığını koruyarak sağlanabilmektedir. Unutulmaması gereken diğer bir kilit nokta ise; değişen konjonktürlere ve dengelere adapte olup, özünü kaybetmeyen stratejiler oluşturmaktır. Bu da ancak aktörlerin nitelikli kapasitesi ve yönetim değişikliği olsa bile aynı mantaliteyle hareket edebilmesiyle mümkündür. Aktörün kendi bölgesinde nasıl nitelendirilmek istediği, kendi algıları, uluslararası arenadaki siyasette neyi hedefleyip, nelerden vazgeçtiği ve kimlerle rekabet içerisinde olduğunu da tam olarak kavraması, büyük stratejiye ulaşma da diğer basamakları oluşturmaktadır. Bu bağlamda Avrupa Kıtası’nda Vestfalya Barışı ile uluslararası düzen kavramını ortaya atan Avrupalı devletler; geçirdikleri iki büyük yıkım savaşlarının ardından, bölgede kalıcı barışın önemini idrak edip, birbirlerini dengelemeyi gaye edindikleri, başta iktisadi maksatlarla kurdukları, daha sonra entegrasyonu derinleştirdikleri ve uzun bir medeniyet yolculuğunun nihai sonucu olan Avrupa Birliğinin 2050’ye giden süreçte hangi adımları attıkları sistematik bir biçimde incelenecektir.

2. AB KAPASİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ 

AB, büyük stratejisi için yumuşak ve sert gücünü, irade kapasitesini, kamuoyunun güvenini, materyal gücünü (endüstriyel ve bilimsel gelişmeleri, demografik yapısı, siyasi ve iktisadi istikrarını) göz önünde bulundurarak inşa etmelidir. Zira, kapasite ve strateji kavramlarının birbiriyle paralel olarak ilerleyebildiğini göz önünde bulundurursak, AB’nin ekonomik entegresinin ardından güvenlik ve dış politikaya dair adımlarını 1992 yılında Maastricht Antlaşmasıyla göstermiş ve Ortak Dış ve Güvenlik Politikası hukuki bir düzleme oturmuştur. 2009 yılında yürürlüğe dahil olan Lizbon Antlaşması ise, AB’nin küresel bir güç olma yolunda hız kazandığını kanıtlamaktadır. AB’nin tüzel kişilik kazanmasıyla beraber, OGSP alanında antlaşma yapabilme serbestliği de bir diğer önemli husustur. Askeri kriter taahhütleri esas alan, üye devletlerin kalıcı işbirliğini sağlayan bir oluşumdur. “İşbirliğine katılmak isteyen üye devletler, Avrupa Savunma Ajansı’nın (ASA) savunma programları çerçevesinde Ajansın kapasite geliştirme, araştırma ve geliştirme konusundaki çalışmalarına katılmak ve askeri yetenek ve kapasitelerini arttırmak durumundadırlar.” (Kocamaz, 2010: 965). Lakin, AB’nin savunma harcamalarını artırması üye ülkeler için ekstra bir yükü temsil  etmektedir. Zira; Soğuk Savaş Dönemi’nden bu yana güvenlik meselesi NATO tekelinde ilerlemektedir. Bu bağlamda, “Toplam devlet harcamaları açısından, savunma payı, % 3,3’ten azalan bir eğilim göstermektedir. 2001 yılında toplam hükümet harcamaları % 2.8 ile en düşük noktada seyrederken, 2015-2016 yılları arasında %2.9 oranında dengelendi” (Eurostat,2018). Mukayese edildiği takdirde NATO harcamalarıyla kıyaslanamayacak düzeyde zayıf kalmıştır. Petersburg Görevleri ile; çatışmayı önleme, barışı sürdürülebilir kılma, askeri dayanışma gibi esaslar belirlense de, bunlar doğal afet gibi durumlar için aktif hale getirilmiştir. AB’nin ordu niceliğinden yoksunluğu, savunma harcamalarının azlığı, birlik olarak askeri müdahalesinin olmaması, çatışmalara kalıcı çözüm bulamaması, askeri konuda üyelerin fikir ayrılıkları yaşaması büyük stratejinin bel kemiği olan askeri kapasite alanında yetersiz olduğunu ve sert gücünü bu alanda gösteremediğini kanıtlamaktadır. Sert gücün bir diğer faktörü olan ekonomide ise sistemdeki en güçlü aktörlerden birisidir. Pazar büyüklüğüyle, gelişmekte olan ülkelere verdikleri fonlarla, sistemdeki kilit ekonomik örgütlerdeki kotalarıyla ön plana çıkmaktadırlar. Her ne kadar Avro Krizi, COVID-19 Pandemisiyle beraber sarsılmış olsalar da, sert gücünü bu alanda hala aktif olarak kullandığını gözlemleyebiliriz. Örneğin, Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesiyle, Rus ekonomisine karşı uzun süreli yaptırımları veyahut Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj çalışmaları ve Yunanistan gerginliği yüzünden, Türkiye’ye ekonomik yaptırımlara dair sinyal vermesi sert gücünü askeri alanda gösteremese de, iktisadi alanda etkili bir şekilde uyguladığına işarettir.

“Yumuşak güç olarak; AB küresel rolünü, belirli değer ve normları uluslararası topluma kazandırma üzerine inşa etmektedir.” (Terzi, 2014: 547) Demokrasi, hukuk, insan hakları, özgürlük ifadeleriyle yola çıkmıştır. “Avrupalılar, devletlerin davranışlarını değiştirmek için, gönüllü olarak benimsenen ve kabul edilen kanunları ve kurumları kullanmayı tercih etmektedir. Bu durum, birçok ülkenin işleyen demokrasilere ve pazar ekonomilerine dönüşümü için ilham vermektedir.”(Rehn,2007: 24). Örneğin komşuluk politikalarıyla Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan fonlanmış fakat bunun karşılığında kurumlarda şeffaflık, liberal pazara dahil olma, demokrasinin ve insan haklarının yaygınlaşması talep edilmiştir. Öte yandan genişleme politikaları da yumuşak gücünün en belirgin unsurudur. “AB’nin nüfuzu, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin, iyi işleyen demokrasilere geçmelerine büyük katkı sağlamıştır. Çok yakın zamanda ise, Türkiye, Hırvatistan ve Batı Balkanlar’da olağanüstü reformların yapılmasını sağlamıştır” (Rehn,2007 s:69-70). Bu politikalar neticesinde bu bölgelere istikrar servis edilmiştir. Günümüzün yeni bir dönüşüm parçası olan Yeşil Mutabakat ile ilgili karbon vergileri sistemini getirmeyi amaçlayan AB, birlikle iktisadi ilişkileri olan devletlere iklim bilinci de ihraç etmeyi planlamaktadır. Bu bağlamda, kamu diplomasisi, insani yardım, sivil toplum kuruluşlarıyla ortak proje üretme gibi alt dallarla beslenen yumuşak güç, AB’nin büyük stratejisinin zeminini oluşturmaktadır.

Yumuşak ve sert güçlerin kullanımı, yönetim kapasitesi ve kamuoyu desteğiyle bir bütündür. Bireylerde oluşturulan Avrupalı kimlik anlayışı, AB’nin  kamuoyundaki tek sesliliği belirli alanlarda sağladığını göstermektedir. Örneğin AB’nin göç stratejileri AB toplumunda muhalif ses doğurmamaktadır. Zira artan İslomofobi, üye ülkelerin homojen yapısının bozulmasından rahatsızlık duyması ve uyum sorunu toplumda da bu politikalara karşı destekleyici tavır oluşturmaktadır. Öte yandan en büyük stratejilerinden biri olan Yeşil Mutabakat ve Dijitalleşmede de aynı destek göze çarpmaktadır. Üye ülkelerdeki Yeşil Partilerin yükselişe geçmesi, aktivistlerin eylemleri, AB vatandaşlarının iklim krizini bir tehdit olarak algılaması, AB’nin amacına ulaşmasını daha kolay kılmaktadır. Yönetimi, hem ulusüstü hem de hükümetlerarası olan AB, güvenlik politikalarını hükümetlerarası yapıda gerçekleştirirken, iktisadi faaliyetleri ulusüstü yapıda ifa etmektedir. Bu durum, sert gücünü savunma ve güvenlik konularında kullanamamasına sebebiyet vermektedir. İlaveten, ülkelerin iç siyasetinde artan popülizm ve yükselen muhafazakar partilerin varlığı, devletlerin hükümet değişikliği, AB’yi tıkanıklığa maruz bırakmıştır. Macaristan ve Polonya’nın çoğu karar aşamalarında muhalifliği ve anti-demokratik tutumları AB’nin yönetim kapasitesini etkilemektedir.

 3. 2050 BÜYÜK STRATEJİSİ

AB’nin küresel aktör olması ve büyük stratejisine ulaşabilmesi için safi yumuşak güç kafi olmayacaktır. Zira, büyük stratejinin meyvesi, diğer faktörlerin de etkili kullanılmasıyla görünmektedir. Bu bağlamda ilerleyen dönemlerde gerçekleşebilecek çatışmalar, tıbbi ve çevre krizleri, yeni tehditlerin ve popülist hareketlerin önlenebilmesi, siber saldırıya karşı sıkı bir denetim mekanizması oluşturulması, fikri mülkiyet haklarının korunmasında, NATO’nun dışında kendi savunma harcamalarını asgari düzeye çıkarıp, ortak bir lisan çerçevesinde AB ordusu kurulmalı ve askerlerin birbirlerine entegre olması, ortak amaçlar için hareket etmelerini sağlamak adına teknik askeri eğitimler verilmelidir. Ordu yapılanması içerisinde, İngiltere’nin istihbarat gücünü hatırlatmayacak şekilde bir istihbarat teşkilatı da kurulmalıdır. Zira 2019’da yaşanan ve uzun yıllar etkisini gösterecek olan pandeminin iş ve eğitim hayatına kazandırdığı online çalışmalar; AB’nin stratejilerine ve hamlelerine ulaşılmasını kolay hale getirmektedir. İlaveten, AB’nin pandemi sürecinde yaşadığı sağlık sistemi sorunları sebebiyle de, üye ülkelerin yetersiz kaldığı noktalarda AB, ordunun içerisindeki sıhhiye birimiyle hareket ederek, geçmişte yaşanan acı deneyimleri tekrarlamamış olacaktır. Bunu sadece kendi üye ülkelerine değil, dış aktörlerin maruz kaldığı insani, çevresel, tıbbi krizlere ve çatışmalara karşı da uygulayarak sert gücünü askeri alanda daha baskın gösterecektir. 2050 yılına gelene kadar,  tıbbi veyahut doğa felaketleri artış göstermesi kuvvetle muhtemel olacağı için, askeri kapasitenin güçlendirilmesi elzemdir. Diğer bir hamle ise;  AB’nin genişleme politikalarını durdurmasıdır. Zira aday ülkelerin;  demokrasileri, ekonomik düzeyleri, sosyal yapısı AB’nin karar alma sürecini yavaşlatmaktadır. AB’nin itici gücü Almanya’nın ve Fransa’nın daimi olarak rol üstlenmesine sebebiyet vermektedir. Bu durumda, ortak politika üretmeyi ilerleyen dönemlerde daha zor hale getirmekle beraber, AB’nin normatif gücünü tüm Dünya’ya yayma prensibine zarar verecektir. Zira AB’nin bünyesinde bulunabilecek anti-demokratik durum ve söylemler, küresel güç olma yolunda önüne taş koymaktan ve kendi tezatlığı içinde çatışmaktan başka hiçbir amaca hizmet etmeyecektir. Öte yandan, üye ülkelerin ekonomik düzeyindeki farklılıklar da, yönetim kapasitesine  aynı oranda zarar vermektedir. Aynı eksende, Yunanistan, İspanya, İtalya gibi ülkelere karşı yük paylaşımı eşit olmalı ve dayanışma ruhunu zedeleyen milliyetçi söylemlere karşı Avrupa Kimliği inancı başarılı olabilecek iktisadi, kültürel, sosyal projelerle desteklenmelidir. Ayrıca, Türkiye gibi önemli stratejik partnerle diyalog kanalları kapanmamalı, AB’nin başat güçteki üye ülkelerin bölgedeki çıkarları, AB’nin büyük stratejisinden daha önemli hale gelmemelidir. İş birliklerinin artırılmasıyla beraber güncellenmesi elzem olan Gümrük Birliği için tekrar müzakere süreci başlatılmalıdır. Genişleme politikalarının yerine, komşuluk politikalarının tercih edilmesi hem AB’nin normatif gücünü sistematik bir şekilde yaymasına olanak sağlayacak hem de üye ülkeler arasında yeniden bir entegre süreci oluşturmayacaktır.

AB’nin diğer bölgelerle olan ilişkileri ivme kazanmalıdır. Ortadoğu, Asya, Afrika kıtalarına daha fazla insani yardım gönderilmeli, bölge ülkelerle ticaret anlaşmaları yapılmalı, anlaşma yapılan ülkelere altyapı güçlendirmesi, kamu kurumlarının iyileştirilmesi açısından fon verilmeli, toplumsal sorunlara dair  STK’lar aracılığıyla projeler üretilmeli ve iç piyasasında liberal bir düzeni benimsenmesi sağlayarak AB’ye uyumlu hale getirilmelidir. Kamu diplomasisini ise sadece büyükelçiliklerin yaygınlaştırılmasıyla yapmamalı; bölgede pilot okullar kurarak, AB üniversitelerine öğrenci alımının artırılması teşvik edilmelidir. 

AB’nin artan enerji arzına yönelik Yeşil Mutabakat, 2050 vizyonu ve misyonu açısından büyük bir önem teşkil etmektedir. Zira AB’nin enerji bağımlılığı, dış politikadaki  manevralarını kısıtlayan kilit konulardan biridir. Bunun bilincinde olan ve kanaatimce, bunu tüm aktörlere servis edecek olan AB’nin aldığı kararlar gelecek perspektifini oluşturmaktadır. “Paris Anlaşması ile uyumlu olarak 2050 yılına kadar iklim açısından nötr bir AB hedefine ulaşmak için Avrupa Konseyi, 1990 yılına kıyasla 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarında en az %55 net yurt içi azaltma şeklindeki bağlayıcı bir AB hedefi, yeşil finans için ortak, küresel standartların geliştirilmesini teşvik etmek için Avrupa Konseyi, Komisyonu en geç Haziran 2021’e kadar bir AB yeşil tahvil standardı için yasal bir teklif sunmaya davet etmek, kamu maliyesini ve özel sermayeyi harekete geçirmenin önemini vurgulayarak MFF ve NGEU’dan gelen toplam harcama miktarının en az %30’unun iklim eylemine yönlendirilmesi genel hedefini hatırlattılar.”  (European Council, 2020). 2030 hedeflerini kapsayıcı bir şekilde, kimseyi geride bırakmadan gerçekleştirebilirse, 2050 yılında sürdürülebilir ekonomik modele geçiş yaparak; tarımdaki organik üretim ve tüketimden, enerji üretimine, temiz ve güvenilir toplu taşımadan, akıllı şebeke alt yapısına, sıfır emisyonlu binalara kadar birçok konuda öncülük etmiş olacaktır. Özetle küresel ısınmanın ve ekolojik sorunların artış göstereceği bilinen şartlarda; AB’nin sıfır emisyon hedefi, yapmış olduğu teknolojik ve bilimsel çalışmalar sistemdeki otoritesini güçlendirerek, diğer aktörlerin de yeni krizlere karşı önlem alması gerektiği bilincini doğuracak ve AB ile ortak faaliyetler yürütmek ve destek almak zorunda kalacaktır. 

SONUÇ

AB’nin büyük stratejisi iç ve dış ilişkilerinin tutarlılığıyla sabit ilerleyecektir. AB’ deki doğum oranlarının düşüklüğü, yaşlı nüfus oranının yüksek olması iş gücü konusunda ilerleyen dönemlerde, özellikle 2030- 2050 yılları arasında belini bükebilecek bir tehdittir. Verilere göre; “2050 yılına kadar AB işgücü 68 milyon düşecektir. Bütün göçmenlerin iktisadi açıdan aktif olmayacağı varsayımıyla, işgücü açığını kapatmak üzere 100 milyon göçmene ihtiyaç duyulacaktır. Göç politikasının tümüyle gözden geçirilmesi şarttır. Mevcut politika, insanları Birlik’in dışında tutmaya yöneliktir. Oysa nitelikli beyinlerin ABD ve Kanada yerine AB’ye çekilmesi gerekmektedir” ( AB Genel Sekreterliği,2010 ). Sınır güvenliğinin sağlanması ve yasa dışı göçlerin engellenmesi tüm ülkelerin yükümlülüğü olmalıdır. Öte yandan, homojen yapısının bozulmasını da istemeyen AB’nin dijitalleşmedeki hedefini tüm çalışma sahalarına eklenebilir hale getirmeli, esnek emeklilik modelini benimseyerek, 50-70 yaş aralığındaki vatandaşlara da yeni çalışma alanları kazandırmalı ve iş gücündeki açıklık Ar-Ge çalışmalarıyla kapatılmalıdır ki, AB’nin yeni dönem stratejilerinde bu durum bir zaaf haline dönüşmemelidir.

Özetlenecek olursa, AB’nin nihai hedeflerini gerçekleştirmesi için, kendi iç dengesini üyeler arasında sağlamalı, AB’nin, tüm AB vatandaşlarını kapsayıcı ve sahiplenici tutumlarıyla tek ses olabilmeli,  uluslararası sistemde küresel bir güç olması için kendine olan güvenini savunma ve yeni bir yeşil sanayi devrimiyle taçlandırmalıdır. “Özellikle mevzuat oluşturma, adli işbirliği, sınır kontrolü ve sağlık, sosyal ve sivil koruma alanlarında AB yeni bir işbirliği kültürü geliştirmelidir. Bu da Europol, Eurojust ve Frontex gibi kurumlar çerçevesinde güçlendirilmiş işbirliği gerektirmektedir. Üye ülkeler güvenliğin artırılması ile bireysel özgürlük ve insan haklarının korunması arasında denge kurmalıdır. Güvenlik riski oluşturan durumlarda dahi kişisel verilere ulaşım ve bunların paylaşılması konusunda sınırlara uyulmalıdır.” (AB Genel Sekreterliği, 2010). Ezcümle, AB’nin sistemde küresel güç olmaya dayalı  2050 büyük stratejisi, iç ve dış reformlarıyla mümkün olmakla beraber, yeni bir çağa adapte olması ve teknoloji devi haline gelmesiyle kazanılacaktır.


KAYNAKÇA

Kocamaz,S. (2010), “Lizbon Antlaşması Çerçevesinde Avrupa Birliği Ortak Güvenlik ve Savunma Politikasının Geleceği”, Ege Akademik Bakış, 951-980

Terzi,Ö. (2014), “Avrupa Birliği’nin Dış Politikası: Varoluş Tartışmasından Etkinliğin Sorgulanmasına”, Dış Politika Karşılaştırmalı Bir Bakış, Der. Faruk Sönmezoğlu; Özgün Erler Bayır, Der Yayınları, İstanbul.

Rehn, O. (2007),” Avrupa’nın Gelecek Sınırları”, Çev. Onur Şen-Hasan Kaya, 1001 Kitap Yayınları, İstanbul.

European Council, (2020), ‘ 10-11 December 2020 Main Results’, Erişim Adresi : https://www.consilium.europa.eu/en/meetings/european-council/2020/12/10-11/ 

T.C. Başbakanlık Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, (2010), AB DÜŞÜNCE GRUBU RAPORU: “AVRUPA PROJESİ 2030, Tehditler ve Fırsatlar ABGS Değerlendirmesi ve Rapor Özeti”

Eurostat, (2018), “How much do governments spend on defence?”, Erişim Adresi :  https://ec.europa.eu/eurostat/web/products-eurostat-news/-/DDN-20200302-1 

Aydınlı, E.(2020), “Neither Ideological nor Geopolitical: Turkey Needs a ‘Growth’-Based Grand Strategy”, PERCEPTIONS, Autumn-Winter 2020 Volume XXV Number 2, 227-252.

Akdağ, Z., & Ekici, S. (2017). Avrupa Birliği’nin Uluslararası Politikada Etkili Olma Aracı: Yumuşak Güç. Birey ve Toplum, 33-64.

Share this article
Shareable URL
Prev Post

BIDEN DÖNEMİ ABD DIŞ POLİTİKASININ DEĞİŞİMİ VE TRUMP DÜZENİNİN ÇÖKÜŞÜ

Next Post

2020 DAĞLIK-KARABAĞ SAVAŞI SONRASI GÜNEY KAFKASYA’DA OLUŞAN YENİ DENGELER

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Read next