JÖN TÜRKLERİN SİYASİ GÖRÜŞLERİ

ÖZ

Bu çalışmanın amacı, Jön Türklerin siyasi olarak görüş ayrılıklarını, fikirlerini, düşüncelerini, amaçlarını ve faaliyetlerini incelemektir. Jön Türklerin faaliyetlerinin nasıl olduğuna ve neden görüş ayrılıklarının yaşandığına siyasi olarak yanıtlar arayacağız.

TARİHSEL ARKA PLAN

Jön Türkler, 1880’li yıllardan itibaren Osmanlı Devleti’nde 2.Abdülhamit iktidarına muhalif olarak ortaya çıkan, genç ve eğitimli kesimlerden oluşan gruptur. Jön Türk grupları içerisinde en etkili olan, 1889 yılında kurulan Harbiye öğrencileri ve genç subaylar tarafından örgütlenen İttihat ve Terakki Cemiyeti olmuştur. 1908’de meşruti düzenin yeniden kurulmasında öncü rol oynamıştır. Daha sonra bir siyasi parti olmuştur ve 1918’e kadar Osmanlı Devleti’ni yönetmiştir.

ABDÜLHAMİT DÖNEMİ VE GENEL BAKIŞ

Abdülhamit Kanun-ı Esasi’yi kabul etme şartı ile 1876’da devletin başa geçmiştir. Başa geçmesinde Genç Osmanlıların etkisi büyüktü. 93 Harbinde çok büyük toprak kayıpları yaşandı ve kaybedilen topraklardaki Müslümanlar, kendilerini artık Osmanlı’nın yönetemeyeceğinden Anadolu’ya göç etmeye başlamıştı. O dönemde bu denli insanın Osmanlı’ya girmesi yönetimi mali açıdan fazla yıpratmıştır. Abdülhamit 93 Harbini sebep göstererek Kanun-i Esasi’yi askıya almıştır. Mutlak monarşiden rahatsız olan halk ise yavaş yavaş örgütlenmeye başlamıştı ve ciddi bir muhalefet hareketi ise 1880’li yılların sonrasında yaşanmıştır. Abdülhamit’in Osmanlı’da kurduğu mekteplerden çıkan gençler daha aydınlı ve hükümet karşıtı insanlardı ve okumayan kesim yani alaylılar ile karşılaştırılıyorlardı. İlk örgüt ve cemiyet mekteplilerden çıkmıştır. Bu cemiyet İttihat ve Terakki Cemiyetidir. Amaçları Abdülhamit’i indirmek ve anayasayı getirmekti. Bu cemiyetin başını çeken kişiler Ahmet Rıza ve muhalif Prens Sabahattin’dir. Abdülhamit’in bu otoriter ve baskıcı rejimine karşı örgütlenen gruplar sürgüne gönderilmiştir. Muhalefetin daha da kalabalıklaşması padişahın otorite kaybı yaşamasına sebep olmuştur. O dönemde Saray içinde “karşı taraftan bilgi almak için” bir istihbarat örgütü kurulmuştur. En sonunda Yıldız Sarayı baskını ile Abdülhamit’in tahttan indirilmiştir.

JÖN TÜRKLER VE SİYASAL FARKLILIKLAR

Genç Osmanlılar ve Jön Türkler sıklıkla aynı grup olarak adlandırılmaktadır. Lakin bu tamamen yanlıştır. Genç Osmanlılar 1860’lı yıllarda Tanzimat Dönemi’nde ortaya çıkan reformcu aydın grubu ifade etmektedir. Namık Kemal, Ziya Paşa gibi isimler bu gurubun başını çeken isimlerdir. Grup, Tanzimat Dönemi’nin etkili sadrazamları Ali ve Fuat Paşalara muhalif olarak ortaya çıkmıştır. Jön Türkler ise 1880’li yıllarda Abdülhamit’e karşı ortaya çıkan aydın gruptur. İki grubunda muhalif konusu üzerinden benzerliklerini görmek mümkündür. Jön Türklerin ortaya çıkmasında da Genç Osmanlıların etkisi vardır. Genç Osmanlıların fikirleri Jön Türkleri etkilemiştir.

Jön Türk hareketinin ortaya çıkmasında, fikirsel sebeplerin yanında başka sebeplerde vardır. Örneğin hükümetin tasarruf yapmak amacıyla memur ve ordu kadrolarını azaltması, gelecek vadeden birçok kişinin açıkta kalmasına sebep olmuştur. Bu durum, bu kişilerin muhalif tarafa yönelmesi kolaylaştırmıştır.

Bir diğer örnek ise hükümette yaşanan anlaşmazlıklar Jön Türklerin ortaya çıkmasında etkili rol oynamıştır. 2.Abdülhamit’in kardeşinin kocası olan Damat Mahmut Paşa, Anadolu’da yapılacak demir yolu hattında Almanlara karşı İngilizlerin yanındaydı. Padişah karar yetkisi altında Alman projesini seçmiştir. Bunun üzerine Damat Mahmut Paşa da, Abdülhamit’e muhalif olmaya karar vermiştir. Damat Mahmut Paşa Şubat 1902’de İngilizlerin maddi desteği ile Paris’te 1.Jön Türk kongresini toplamıştır. Paşa’nın oğlu olan ve bu kongrenin toplanmasında önemli rol oynayan Prens Sabahattin’de Jön Türk hareketinin önde gelen isimlerinden birisi olmuştur.

Jön Türk hareketinin önder kadrolarının coğrafi kökenlerinde baskın grubun Balkanlı olduğunu belirtmiştir. Bunun sebebi, insanların yurtlarından ayrılmak zorunda kalmış, doğdukları, çocukluklarını geçirdikleri yerlerini kaybetmiş göçmenler olmalarıdır.

Ahmet Rıza Bey 1889 yılında Paris’te İttihat ve Terakki Cemiyetini kurmuştur. Aynı şekilde farklı yerlerde de buna benzer gruplar kurulmuştur. Farklı yerlere dağılan Jön Türk gruplarını tek bir çatı altında toplamak adına 4 Şubat 1902’de 1. Jön Türk Kongresi yapıldı. Abdülhamit rejimine karşı olan herkes bir bildiri ile kongreye davet edildi.

“Maksadımız menfaatten müttehit olduğu halde meslekten müteferrik olan ve o tefrika yüzünden telafisi gayr-ı kabil bir felakete maruz bulunan Türk, Arap, Arnavut, Ermeni, Makedonyalı, Rum, Kürt, Musevi, vatandaşlarımızın kuvvetini bir noktaya cem eylemek ve bu suretle hem bugünkü seyyiata hitam vermeğe ve hem de yarın ki hükûmet-i adilenin temel taşlarını ârâ-yı umumiyye-i Osmaniyye’nin inzimamiyle vaz’a çalışmaktır.” (Reyhan, 2008).

Kongre ikiye bölünmüştü. İki önemli tezin kongredeki bazı kişilerin farklı düşünmesine sebep olmuştur. İlk tez şu şekildedir;

  1. Yalnız propaganda ve neşriyatla inkılap yapılamaz. Buna mebni askerî kuvvetlerin de ihtilal harekâtına iştiraklerini temine çalışılmalı.
  2. Ecnebi hükümetlerin müdahalelerini davet suretiyle memlekette ıslahat icrasına tevessül edilmeli.

İkinci tez ise Ermeniler tarafından gelmiştir. Ermeniler gerçek inkılabın oluşması için yabancı müdahalesinin şart olduğunu düşünüyorlardı. Prens Sabahattin’de bu görüşe katılarak herhangi bir yabancı devlet ile anlaşılıp ihtilal hareketine yardımlarının sağlanması gerektiğine inanıyordu.

Prens Sabahattin ve onun gibi düşüneneler ihtilale ordu ve yabancı yardımlarında katılmasını isteyerek ana teşkilattan ayrılarak Teşebbüsü Şahsi ve Ademi Merkeziyet Cemiyetini kurdular. Ahmet Rıza ve Ahmet Rıza gibi düşünenler ise aykırı görüşü savunuyorlardı. Bu kişiler ise adını Osmanlı Terakki ve İhtihad Cemiyeti olarak değiştirdi. Daha sonra Ahmet Rıza ve Prens Sabahattin grupları geçici olarak anlaşmaya karar verdiler. Böylece 1.Jön Türk Kongresi başarısızlıkla sonuçlanmış oldu.

Daha sonra 27 Aralık 1907’de Ahmet Rıza ve Prens Sabahattin’in anlaşması ile 2.Jön Türk Kongresinin toplanmasına karar verilmiştir. Kongre 3 günlük bir çalışmadan sonra “Osmanlı Muhalifin Fırkaları Kongresi Beyannamesi”ni yayımladı. Beyanname’de, Kongre’nin amaçları şu şekilde sıralanıyordu; (Reyhan, 2008).

  1. Sultan Hamid’i tahttan feragate icbar,
  2. İdare-i hazıranın esasen tebdili,
  3. Usul-i meşveret ve meşrutiyyetin tesisi

1.Kongreden farklı olarak dış yardımlarının olması talebi 2.Kongrede bulunmayınca Jön Türkler Abdülhamit’e karşı ilk kez bu denli birleşerek ortak bir amaç etrafında toplanmışlardır. En büyük amaç ise, Kanunu Esasiyi yürürlüğü yeniden koymak olmuştur. 1.Kongrenin başarısız olmasının en büyük sebebi siyasi düşünce farklılıkları idi. Bu siyasi farklılıkları daha geniş açıdan ele alalım.

Öncelikle siyasi farklılıkların kongreyi iki farklı düşünceye bölmesinde, düşüncelerin başlarını çeken isimleri görmek mümkün. Bu nedenle Jön Türkleri iki farklı kanada ayırmak gerekmektedir. Jön Türklerin 1.kanadı Prens Sabahattin’e bakmak gerekirse; Prens Sabahattin’in düşüncesi, ittihatçı kanada karşı liberalliği temsil etmekteydi. Le Play’in Comte’a karşı yaptığı pozitivizm eleştirisini devam ettiren Prens Sabahattin, Demolins okuluna girmiş ve onların saptamalarını ilm-i içtima adı altında Jön Türkler arasında yaymaya başlamıştır.

Diğer kanat ise Ahmet Rıza Bey’in başı çektiği yenilikçiler grubudur. Görünüşte Müslümanlığa bağlı olan bu grup, gerçekte İslam’a uymayan düşünceleri savunuyordu. Ahmet Rıza Bey yurt dışında Meşveret adlı yayın organı yayınlıyordu ve bu yayın organında pozitivist fikirleri yayıyordu. Merkezi hükümet ile yürütülecek Osmanlılık siyasetini savunuyor, bu merkezin başında ise sadece Türklerin olması gerektiğini düşünüyordu. İslam dininin Comte fikirlerinin altında geliştirilmesi gerektiğine inanıyordu. Prens Sabahattin, Ahmet Rıza’nın bu fikirlerine karşı geliyor ve Adem-i Merkeziyetçi bir idarenin olması gerektiğini düşünüyordu.

Yenilikçilerde iki gruba ayrıldılar. “Batıcılar ve Türkçüler.” İslamcıların başında Musa Kazım, Sait Halim Paşa gibi isimler vardı ve bu kişilere göre imparatorluk, İslami eserlerden ayrıldığı için zayıfladı. Bu kişiler batının yalnızca tekniğinin alınması gerektiğini, batının kültürel ve toplumsal konularını İslam’dan aşağı bularak alınmaması gerektiğini düşünüyorlardı. İmparatorluğun yenide kalkınabilmesi için İslam’ın özüne dönülmesi gerektiğine inanıyorlardı. 1909’da İttihadi Muhammedi Partisini kurarak 13 Nisan 1909 ayaklanmasını kışkırttılar. Jön Türkler araya girince bu parti kapatılmıştır.

Batıcıların başında ise Abdullah Cevdet ve Ahmet Muhtar gibi isimler vardı. Bu grup yenileşme meselesinde hemfikir lakin din konusunda batının ne dereceye kadar örnek olabileceği konusunda birbirlerinden ayrılıyor, Türkçülüğün ise tamamen karşısında yer alıyorlardı. Batıcılara göre yenileşme için atılacak en büyük adım halkın aydınlatılmasıydı. Osmanlı’nın başına ne geldiyse bilgisizlik doğrultusunda olduğunu düşünüyor, Türkçülerin turan düşüncelerine karşılık batıcılar irfan düşüncelerini savunuyorlardı. Uygulanması gereken tedbirleri şu şekilde gösteriyorlardı;

  1. Tek kadınlı ailelerin oluşması
  2. Kadının hürriyete kavuşturulması
  3. Latin alfabesinin kabulü
  4. Ekonomi konusunda milli ekonominin kurulması
  5. Sanayileşme araçlarının geliştirilmesi
  6. Ulaştırma araçlarının geliştirilmesi

Jön Türklerin diğer bir siyasi düşünce grubu ise milliyetçilerdi. Yenicilik modelinde kültür birliğini esas alıyorlardı. İlk zamanlar milliyetçilik açıkça ortaya konulmuyordu çünkü azınlıklar padişaha karşı bağımsızlıklarını kazanma umuduyla Jön Türklere destek veriyorlardı. Milliyetçiler bu durumda milliyetçiliğin gündeme getirilmesini doğru bulmuyorlardı. En büyük amaçları ve hedefleri Türklerin hakim olduğu bir merkeziyetçi Osmanlı Devleti meydana getirmekti.

Zamanla Jön Türklerin Turancılığı ve laik görüşlerinin kuvvetlenmesi Arapların 1. Dünya Savaşında İngiltere’yi desteklemelerinde büyük rol oynadı ve neticede Araplar ve Türkler hiç değilse nazari olarak bölünmez tek bir İslam âleminin parçaları olmalarına ve padişahın halife sıfatıyla cihat ederek bütün Müslümanları savaşa çağırmasına rağmen birbirleriyle savaştılar. Milliyetçilik dinden daha kuvvetli olduğunu gösterdi. Arapların İngilizler yanında yer alması Türkiye’de Pan- İslamizmi daha da itibardan düşürerek milliyetçilerin durumunu büsbütün kuvvetlendirdi. (Karpat, 2010). Sonuç olarak Jön Türkler 1918’ de iktidarları sona erinceye kadar, ilkin (ittihad-ı anasır fikrinin çözüm olmadığının görülmesi üzerine) Panislamizm ile daha sonra İslam’ın bile imparatorluğa bağlılık için temel oluşturamayacağı ortaya çıkınca 1913’ten sonra giderek daha çok Pan-Türkizm ile siyaset yolu izlediler. Jön Türklerin halefleri olan Mustafa Kemal’in milliyetçileri de maksimal çözümü tercih ettiler. (Zürcher, 2003).

Sonuç olarak Jön Türkleri tek liderli büyük bir parti hareketi olarak nitelendirmek mümkün olamamakla birlikte çok liderli, başkanı olmayan gizli cemiyetler şeklinde örgütlenmiş yapı olarak irdelemek mümkündür. Jön Türk hareketi tarihi boyunca herkesin üzerinde uzlaştığı bir lidere sahip olmadı. Ancak dönemsel olarak ya da aynı dönemlerde farklı coğrafyalarda öne çıkan belli başlı şahsiyetlerin önder bağlamında varlığından söz edebiliyoruz. Şunu da belirtmek gerekir ki tüm bu şahsiyetler gerek iktidardan gerekse muhalefetteki diğer çağdaşlarından, siyasi fikirleri açısından hiçbir zaman siyah ve beyaz gibi bir ayrıma sahip olmamış, hepsi sonuç olarak ‘Hasta Adam’ kabul edilen Osmanlı’nın yeniden toparlanması ve anayasanın yürürlüğe konulması için çaba göstermiş, özelde veya yöntemde ufak tefek farkları olsa da dönemin konjonktürüne bağlı olarak hemen hepsi temelde aynı amacı savunmuşlardır. (Erdendoğdu).

PRENS SABAHATTİN

İngiliz liberalizmine yakın, Anglosakson pozitivizmini savunan, Fransız pozitivizminin sözcülüğünü üstlenmiş bir yenilikçidir. İttihat ve Terakki Cemiyetine karşı Teşebbüs-i Şahsi ve Ademi Merkeziyet cemiyetini kurdu. 1908’de İttihatçıların iktidarı ele almasından sonra bu iki farklı grup ve görüş daha da gerilimli bir hal aldı. İttihat ve Terakki hükümetinin altında bölücülük ile suçlanmıştır. Fikirlerinin temelinde Le Pay etkileri vardır.

Prens Sabahaddin iktidarın otoriter olmaması gerektiğini, daha fazla özgürlüğün ve liberalliğin olmasını isteyip, ademi merkeziyetçiliği savunmuştur.

Prens Sabahaddin’de batı yanlısı yaklaşım çok net görülür. Prens, batıyı medenileşmenin son aşaması olarak görmektedir. Ancak tüm batı hayranlığına rağmen batılılaşma kavramına eleştirel bakar. Ona göre toplumun bireyselleşmesi batıdan kurumla ve bilimin alınması anlamında garblılaşmadan farklıdır. Ona göre batılı olma Batı elbisesini üzerimize uydurma değil, kendimizi batı elbisesine uydurmaktır. Çünkü Batı bir ‘şey ’değil bir zihniyettir. Bu nedenle kendimizi derinden değiştirerek Batılılaşmayı bir yabancılaşma olarak değil bir keşif, öğrenme ve gelişme süreci olarak yaşamalıyız. Prens, acemice yürüttüğü siyasi mücadelesinde memur zihniyetlere sert eleştiriler yönelttiği milliyetçi elitlerin hışmına uğramış, siyasi rakipleri tarafından sert bir şekilde Batı hayranlığıyla suçlanmıştır. (Bora, 2002).

AHMED RIZA BEY

Kendisini pozitivist olarak tanımlamış bir yenilikçidir. Dinin siyaset üzerindeki etkisini eleştirip, laik bir düzenin inançlı bir savunucusu olmuştur. Onun için İslam’ın pek bir cazibesi yoktur. Meşverette en çok bahsettiği konu yabancı müdahalesi olmuştur. Ahmed Rıza Bey’in antiemperyalist oluşu ve yazılarına bu oluşumu geçirmesi, iktidara karşı muhalefetin en önemli silahlarından ve araçlarından birisi yapmıştır. Aşırı pozitivist, kendi grubu içinde bile zaman zaman muhalif, sivri kişiliği ile bazen eleştirilmiştir. Lakin onun bu özellikleri, iktidara karşı mücadeleyi uzun yıllar devam ettirebilmiş nadir Jön Türklerden yapmıştır.

Ahmed Rıza Bey her zaman merkezi otorite kuvvetlenmesinden, milliyetçiliğinden artmasından, merkezden yönetimin ele alınmasından yana olmuştur ve taraf olduğu bu konuların gerçekleşmesini istemiştir.

Anayasanın ilanıyla yurda dönen bir süre Meclis-i Mebusan başkanlığını yürütmekle birlikte cemiyet üzerinde etkisi gittikçe azalmış, 1910’de merkezi komiteden çıkarışmış, 1919’da Mustafa Kemal’in isteğiyle Milli Mücadele’nin propagandasını yapmak üzere Paris’e gitmiş 1922’ye kadar hayli etkili bir kampanya yürütmüştür. Lozan Antlaşması imzalanınca İstanbul’a dönmüş ve 1930’da ölümüne dek aktif politikadan uzak bir yaşam sürmüştür. (Bora, 2001).

ABDULLAH CEVDET

Jön Türklerin önde gelen isimleri arasında Abdullah Cevdet en radikal laiktir. Din ve devlet işlerini birbirinden ayırmaya çalışmış ve Müslümanlara dinsel bakışlarından vazgeçmenin yollarını arayarak onlara sadece bilime dayanan bir dünya görüşüne benimsetmeye çalışmıştır.

Ahmed Rıza Bey’den daha açık sözlü bir şekilde şeyhlere saldırmıştır. Abdullah Cevdet Osmanlıcılık teriminden hoşlanmaz hatta Türkiye terimini diğer önemli isimlerden daha önce kullanmıştır. Ciddi bir şekilde İttihadı Anasırı savunan bir kişiliktir. Jön Türklerin önemli isimlerinin arasından cumhuriyetçiliğe bağlı en önemli isimdir. 1.Dünya Savaş’ı sonunda kökenine dönerek Kürt milli hareketine bağlanmıştır. Ateşkes yılları boyunca sergilediği siyaset yüzünden cumhuriyetçi rejim tarafından siyasetten men edildi.

İTTİHAT VE TERAKKİ CEMİYETİ

İttihat ve Terakki ortaya çıktığında, 93 harbinde uğranan kayıplar, Ayastefanos ve Berlin anlaşmalarının çizdiği sınırlar, büyük devletlerin etkisi altında olan ıslahat hareketleri, imparatorluğu oluşturan milletlerin birbirleriyle mücadeleye girmesi gibi olaylar vardı.

İttihat ve Terakkiyi oluşturan kökenler eskiye dayanmaktadır. Nizam-i Cedidden Tanzimatçılara onlardan Genç Osmanlılara geçerek vatan kurtarma kaygıları İttihat ve Terakkiye kadar uzanmıştır. İttihat ve Terakki tek bir fikre hizmet etmiştir; “Yönetimin değişmesi.”

İttihat ve Terakki, 2.Meşrutiyet’in ilanına ön ayak olmuşlardır. Başlarda hükümet karşıtı, anayasal düzen ve yenilik isteyen İttihat ve Terakki Cemiyeti, 2.Meşrutiyet’in ilanından sonra iktidarı denetleyen bir siyasal parti haline gelmiştir ve İttihat ve Terakki Fırkası adını almıştır. 1912 yılında iktidara gelmişlerdir. İttihatçılar, Genç Osmanlıların devamıdır. Kendilerine Jön Türkler denilir ancak, Jön Türkler ifadesi dönemin diğer muhalif kesimlerini de kapsamaktadır.

Bu dönemde bir kanada ayırdığımız Ahmed Rıza Bey, Selanikli Nazım cemiyet tarafından Paris’e gönderilmiştir. O sırda kendisinden, Paris’te bulunan ve muhalif bir aydın olan Ahmed Rıza Bey’i cemiyete üye yapılması istenmiştir. Ahmed Rıza Bey o sıralar “Le Jeune Turque” adlı gazetede siyasi yazılar yazmaktaydı. Ahmed Rıza Bey, Selanikli Nazım’ın teklifini kabul etmiş ve böylelikle cemiyetin Avrupa teşkilatı kurulmuştur.

1908 DEVRİMİ

1878 ile başlayıp 1908’de biten bu dönemi tarihçiler “İstibdat Dönemi” olarak nitelendirirler. II. Abdülhamid’in mutlakiyetçi zihniyetle yönettiği otuz yıllık bu dönemde ülkenin siyasal anlamda liberalleşmesinin önü kesmeye çalışmıştır. 93 Harbi bahanesi ile Kanuni Esasi’nin yok sayılması halkta olumlu tepkilere yol açmamıştır. Hal böyle olunca örgütlenmeler artmış ve iktidara nefret söylemleri yükselmiştir.

İlk önce suikast girişimiyle Abdülhamit tahttan indirilmeye çalışılmıştır. İktidara muhalif olan Jön Türkler, 21 Temmuz 1905 günü Yıldız Sarayı önünde bombalı başarısız bir suikast girişiminde bulunmuşlardır.

“Hürriyet, Müsavat, Uhuvvet” yani “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” ya da Fransızca orijinaliyle: “Liberte, Egalite, Fraternite.” Fransız Devrimi’nin bu üç belirgin sloganına Türkiye’deki devrimciler ve muhalif Jön Türkler, bir de “adalet” sloganını eklemişlerdir.

Giderek artan isyanlara ve basıklara dayanamayan Abdülhamit 24 Temmuz’da Kanun-i Esasi’nin yeniden yürürlüğe konmasına karar verdi ve resmî ilan ertesi sabah gazetelerde yayımlandı. Böylece İkinci Meşrutiyet ilan edilmiş oldu.


Kaynakça

Bora, T. (2001). Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Cilt 1 Tanzimat ve Meşrutiyetin Birikimi.

Bora, T. (2002). Modernleşme ve Batıcılık: Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Cilt 3 .

Erdendoğdu, F. (tarih yok). Jön Türklere Kısa Bir Bakış. 2021 tarihinde https://www.academia.edu/6374340/J%C3%B6n_T%C3%BCrklere_K%C4%B1sa_Bir_Bak%C4%B1%C5%9F adresinden alındı

Karpat, K. H. (2010). Türk Demokrasi Tarihi.

Reyhan, C. (2008). Jön Türk Hareketi Üzerine Kavramsal Bir Çerçeve. Akademik Bakış. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/74030 adresinden alındı

Reyhan, C. (2008). Jön Türk Hareketi Üzerine Kavramsal Bir Çerçeve. Akademik Bakış. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/74030 adresinden alındı

Zürcher, E. J. (2003). Milli Mücadelede İttihatçılık.

Share this article
Shareable URL
Prev Post

TRUMP DÖNEMİNDE GÖÇMENLER VE SIFIR TOLERANS POLİTİKASI

Next Post

MAHNO VE MAHNOVŞÇİNA

Comments 1
  1. Jön Türkler hakkındaki fikirlerim değişti, bu yazınız için Taha Yüceses Bey’e teşekkürlerimi sunuyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Read next

UMUT GEMİSİ: STRUMA

Tarih boyunca insanlar önemli olayların dönüm noktası haline gelmiş geçirilen zaman dilimlerine belli isimler…