ÇİN, ABD VE NATO ÜÇGENİ BAĞLAMINDA TÜRKİYE’NİN İSVEÇ VE FİNLANDİYA’NIN NATO ÜYELİKLERİNİ VETO SÜRECİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

ÖZET 

Çin’in NATO ile ilişkisinin ortaya koyulabilmesi için NATO’nun kurulması aşamalarının  açıklanması ve “NATO kurulduğunda dünya siyasetine hangi olgu hâkimdi?” sorusunun  yanıtlanması gerekmektedir. Bu bağlamda Soğuk Savaş döneminin analiz edilmesi  gerekmektedir. Daha iyi bir analiz için NATO’nun kurulduğu dönemde Asya’daki durumun  anlaşılması önemlidir. Daha sonra şu anki durumda dünya siyaseti nasıldır sorusunun cevabı  araştırılmıştır. Bu hususta ABD’nin Çin’e bakışı, Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın  NATO’ya başvurusunu veto etmesi ifadesinin sebeplerine değinilmiştir. Türkiye, ABD’nin Çin  ve Rusya ile rekabetinde önemli bir ülke konumundadır. 

KUZEY ATLANTİK ANTLAŞMASI ÖRGÜTÜ’NÜN (NATO) KURULMASI 

Soğuk Savaş’ın askeri yönü doğrultusunda bahsedilmesi gereken NATO’nun kurulmasında,  NATO antlaşmasının ilkesinin anlaşılması açısından 5. Maddenin izah edilmesi gerekmektedir.  Böylelikle NATO’ya üye olmak isteyen Finlandiya ve İsveç’in durumu daha anlaşılır  olacaktır. Ukrayna-Rusya Savaşı’nın ortaya çıkması NATO üyesi olmayan ülkelerde güvenlik  endişesine sebebiyet vermiştir. Ayrıca 1949’da Asya’da hangi olayların gerçekleştiğinin  incelenmesi de ilgili hususlarda bütüncül olması açısından önem arz etmektedir. 

‘Soğuk Savaş’ nükleer silahlarla donanmış nüfuz alanları çerçevesinde örgütlenmiş iki güç  bloğunun ideolojik yönü ağır basan biçimde karşı karşıya gelmesini tanımlamak üzere kullanılan  bir terimdir (Lee, 2002:309) Bu dönemde dünya siyaseti; Amerika Birleşik Devletleri (ABD)  ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ülkeleri ekseninde ayrılan iki kutup  üzerinden şekilleniyordu. ABD’nin liderliği, “demokrasi, liberalizm ve serbest girişim” ile  ilgiliyken; SSCB’nin liderliği, “komünizm ve bir komuta ekonomisi” üzerinedir. Ayrıca dönemin Soğuk Savaş olarak adlandırılmasında, ABD’nin ve SSCB’nin kendi ordularını  kullanarak asla birbirlerine karşı savaşmamış olmaları ancak dünyadaki diğer iç savaşlarda birbirlerine karşı taraf tutmaları etkilidir. ABD, Sovyet yayılmacılığını önlemek adına  ‘çevreleme politikasını’ uygulamıştır. Çevreleme politikası kavramı; siyasi, askeri ve ekonomik  gücü barındırmış ve bu doğrultuda ekonomik basamağını Marshall Planı, askeri basamağını ise  NATO oluşturmuştur.  

NATO; 1949’da, ABD, Belçika, Kanada, Danimarka, Fransa, İngiltere, İzlanda, İtalya,  Lüksemburg, Hollanda, Norveç ve Portekiz’in iştiraki ile kurulmuştur. NATO Antlaşması,  ‘ortak bir şekilde savunma’ prensibi doğrultusunda şekillenmiştir. Antlaşma’nın 5. Maddesine  göre; Taraflar, Kuzey Amerika’da veya Avrupa’da içlerinden bir veya daha çoğuna yöneltilecek  silahlı bir saldırının hepsine yöneltilmiş bir saldırı olarak değerlendirileceği ve eğer böyle bir  saldırı olursa BM Yasası’nın 51. Maddesinde tanınan bireysel ya da toplu öz savunma hakkını  kullanarak, Kuzey Atlantik bölgesinde güvenliği sağlamak ve korumak için bireysel olarak ve  diğerleri ile birlikte, silahlı kuvvet kullanımı da dâhil olmak üzere gerekli görülen eylemlerde  bulunarak saldırıya uğrayan Taraf ya da Taraflara yardımcı olacakları konusunda  anlaşmışlardır. 

SSCB, NATO’nun kuruluşuna büyük bir tepki göstererek ittifakı Avrupa’da “saldırgan Anglo  Amerikan bloğunun bir silahı ve bu bloğun yeryüzü egemenliğinin ilk adımı” olarak  nitelendirdi (Sander, 2007: 243). NATO askeri gücüne karşı SSCB de Varşova Paktı’nı  kurmuştur. Batı bloğunun NATO askeri örgütü, Doğu bloğunun Varşova Paktı askeri örgütü  iki blok arasında şekillenen bu askeri denge, ‘dehşet dengesi’ olarak adlandırılan yeni bir  kavramı meydana getirmiştir. Soğuk Savaş döneminde bahsedilmesi gereken bir diğer blok,  Bağlantısızlar hareketidir. İki blok içinde de yer almak istemeyen Bağlantısızlar liderleri, etkili  olmuşlar ve üçüncü bir blok olarak ortaya çıkmışlardır. 

NATO’NUN KURULDUĞU DÖNEMDE ASYA’DA NELER OLUYORDU?

1949’da, NATO’nun kurulduğu sıralarda, Asya’da Çin Devrimi gerçekleşmekteydi. 1937’deki  Japon işgaline karşı Çin’de Çan Kay Şek liderliğindeki milliyetçiler ve Mao Zedong’un  önderliğindeki komünistler birlikte savaşmışlardı. Komünistler kuzeye, milliyetçiler ise güneye  hâkimdi. İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından, ABD’nin para ve silah yardımında  bulunduğu milliyetçiler Çin’de iktidarı ele geçirmişlerdi. Fakat komünistlerin gerilla taktiğiyle  milliyetçilere karşı giriştikleri savaş neticesinde Çan Kay Şek ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.  1949’da Mao Zedong Çin Halk Cumhuriyeti’ni (ÇHC) ilan etti. Böylelikle, dünyanın en büyük  nüfusa sahip komünist rejimi ortaya çıktı. Fakat Mao’nun ülkedeki iktidarını sağlamlaştırabilmek için iki bloktan biriyle yakın ilişki geliştirmesi gerekmekteydi. Bu  minvalde, Mao, benzer bir rejimle idare edilen Moskova’yla yakınlaştı (Kardaş Şaban ve Balcı  Ali 2014: 47). 

1950’lerde gerçekleşen ve bahsedilmesi gereken önemli bir diğer mesele; Vietnam sorunudur.  İkinci Dünya Savaşı sonrasında ikiye ayrılan Vietnam’da SSCB ve ÇHC kuzey tarafı olarak  daha çok üstünlük elde etmiştir. Soğuk Savaş’ın 1963-1980 yılları arasında, ‘Yumuşama  Dönemi’ olarak adlandırılan dönemde, Vietnam sorunu kuzeyin güneye saldırmasıyla  sonuçlanmış, ABD büyük kayıplar vermiştir. Fakat ABD ve ÇHC arasında diplomatik bir temas  gerçeklemiştir: 1972 yılında Başkan Richard Nixon’ın Pekin’e gitmesi önem arz etmektedir.  

GÜNÜMÜZ DÜNYASINDA SİYASET VE OLGU NASILDIR? 

Günümüz dünya siyasetinin durumunu gözlemleyebilmek için 30 yıl öncesine gidilmesi  gerekmektedir. Çift kutupluluğun hâkim olduğu Soğuk Savaş dönemi, Sovyetler Birliği’nin  dağılmasıyla sona ermiştir. ABD, uluslararası sistemde, Soğuk Savaş’ın içinden tek kutup  olarak çıkmıştır. Bu dönemde dünyada küreselleşme olgusu etkili olmuş ve ABD’nin küresel  liderliğini kanıtlaması Francis Fukuyama tarafından ‘tarihin sonu’ olarak öne sürülmüştür.  Rusya Federasyonu ise ‘Avrasyacı’ yaklaşımı benimsemiş, NATO’nun eski Doğu Bloğu  ülkelerine genişlemesine karşın Çin ve Orta Asya ülkeleriyle işbirliği adına Şangay Beşlisi’ni  kurmuştur.  

Küreselleşme olgusu; beraberinde Çin, Hindistan gibi ülkelerin ekonomilerinin büyümesinde  de etkili olmuş, akabinde küresel krizlerden Çin’in ve Hindistan’ın en az zararla çıkması, ekonominin Batı’dan Doğu’ya kayması şeklinde yorumlanmıştır. Bu durum tek kutupluluktan  çok kutupluluğa geçiş olarak literatüre geçmektedir. Öyle ki Çin, dünyanın en büyük ikinci  ekonomik gücü konumuna gelmiştir. Çin’in ekonomik büyümesi uluslararası politikada önemli  bir yer etmiş ve ABD’nin üstünlüğüne yönelik bir tehdit olarak algılanmaya başlamıştır. 

Şimdiki dünyanın analiz edilebilmesindeki konuyla ilgili bir diğer görüş ise; kutuplar sonrası  bir dünya düzenidir. Dr. Altay Atlı bunu şu şekilde ifade etmektedir; “Amerika ile Çin  arasındaki artık bir stratejik mücadeledir. Çin, süper güç olmadan ziyade bölgesel güç olmaya  yönelik adımlar atmaktadır.” Atlı, bu durumda süper güçler sonrası döneme doğru gidildiğini  ve güç dağılımının nasıl olması gerektiğinin tartışılmasını vurgulamaktadır. Bu yönden bakıldığında; Rusya Ukrayna Savaşı’ndaki Çin’in tutumu, ABD’nin Tayvan’ın işgal edilmesi  durumunda tepkisi, Çin’in ise Tayvan’ın egemenliğini ve toprak bütünlüğünü koruma  kararlılığı yönündeki ifadeleri, bölgesel güç fikrini desteklemektedir. Ayrıca Dünya Gazetesi  yazarı Zeynep Gürcanlı’nın ifadesiyle; “ABD Başkanı Joe Biden’ın Güney Kore ve Japonya’yı  kapsayan Asya ziyaretinde hem ekonomik hem de güvenlik alanında yeni oluşumların ayak  sesleri duyuldu.” diyor. Gürcanlı, Uzak Asya’da Hint Pasifik NATO’sunun temelleri atılıyor,  ‘Hint-Pasifik bölgesinin refahı için ekonomik sistem’ isimli bir belgenin imzalandığını ve  imzacı ülkelerin dünya üretiminin yaklaşık yüzde 40’ını gerçekleştiren ülkeler olduğunu  belirtiyor. 

TÜRKİYE’DEN İSVEÇ VE FİNLANDİYA’NIN NATO’YA KATILIMINA VETO 

Rusya, eski Sovyetler Birliği alanlarında NATO’nun genişlemesine izin vermeyeceğini  belirtmiş, akabinde Ukrayna’ya savaş açmış, Kırım’da da hak iddia etmiştir. Bu süreçten sonra;  İsveç ve Finlandiya NATO’ya üye olmayı istemekte fakat Türkiye, PKK ve YPG’ye destek  verdikleri ve milli güvenliklerini tehdit ettikleri gerekçesiyle iki ülkenin NATO’ya katılımına  itiraz etmektedir. Bu da ittifakta genişleme krizinin kapısını açmaktadır (BBC). Ayrıca veto  edilmesindeki sebeplerden biri de iki ülkenin Türkiye’nin Barış Pınarı Operasyonu’nda silah  ambargosu uygulaması olarak da açıklanıyor. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in  Türkiye’yi değerli bir müttefik olarak tanımlaması gözden kaçırılmaması gereken bir husustur. Dr. Barış Adıbelli’nin söylemiyle; “Türkiye’nin jeopolitik bir zorunluluk olduğu” fikrinin altı  çizilmelidir. ABD’nin Baltık Denizi’nden Rusya’yı kuşatmasında İsveç’in ve Finlandiya’nın  üyeliği çok önemlidir. Rusya’nın Türkiye’nin veto etmesi ifadeleri karşısında sessiz kalmasının  en büyük nedeni de budur. Dr. Furkan Kaya’nın ifadesiyle; “Rusya için Baltık Denizi’nin  NATO Denizi’ne dönmesi büyük bir tehdit unsurudur.” NATO’da oluşacak fikir  ayrılıkları ve ABD ile Türkiye’nin karşı karşıya gelme durumu Rusya’nın lehine olacaktır. Doç.  Dr. Ali Fuat Gökçe ise ABD’nin Rusya’yı hem Ukrayna Savaşı ile yormasından hem de  Finlandiya cephesini açarak daha da yıpranması istemesinden bahsederek bu durumdaki  görüşlerini şu şekilde belirtmiştir: “ABD, Rusya’yı bu bölgede kilitlemek istiyor. Böylece Asya Pasifik’te Çin ile ekonomik olarak mücadele etmek istiyor. Aslında bu savaşı yürüten  İngiltere’dir. Dikkat edin Ukrayna olan bütün ilişkileri İngiltere düzenliyor ve tüm istihbarat  bilgilerini İngiltere veriyor.” Çin ise NATO’nun genişlemesine karşı olan Rusya’nın yanında yer alıyor. BBC’nin haberine göre; Rusya ile Çin ayrıca, ABD, İngiltere ve Avustralya’nın  geçen yıl imzaladığı AUKUS Güvenlik Ortaklığı Anlaşması’ndan kaygı duyduklarını bildirdi. AUKUS anlaşmasında, Avustralya’nın Asya-Pasifik bölgesinde güvenliği artırmak için nükleer  denizaltı yapması öngörülüyor. AUKUS, büyük ölçüde Güney Çin Denizi gibi bazı tartışmalı  bölgelerde gerginlik yaratmakla suçlanan Çin’e karşı bir girişim olarak görülüyor. 

SONUÇ 

NATO, 1949’da İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Sovyetler Birliği’ne karşı, uluslararası askeri  bir ittifak olarak kurulmuştur. Antlaşma’nın 5. Maddesine göre; Taraflar, Kuzey Amerika’da  veya Avrupa’da içlerinden bir veya daha çoğuna yöneltilecek silahlı bir saldırının hepsine  yöneltilmiş bir saldırı olarak değerlendirilecektir. NATO’nun kurulduğu esnada Asya’da ise  Çin Devrimi gerçekleşmekteydi. Çin’in ekonomik olarak dünyada ikinci sırada yer alması  Soğuk Savaş sonrası dönemle birliktedir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Soğuk Savaş’ın  sona ermesi süreci, küreselleşme olgusunu beraberinde getirmiştir. Çin’in ekonomik olarak  büyümesi ve dünyadaki ekonomik krizlerden en az zararla çıkması, ABD’nin üstünlüğüne  yönelik bir tehdit olarak algılanmış ve günümüze kadar ABD ve Çin arasındaki rekabet stratejik  bir mücadele hâline gelmiştir. İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik başvurusunda  bulunmasında da yine ABD-Rusya-Çin rekabeti ön plana çıkmaktadır. Türkiye’nin iki ülkenin  üyeliğinde veto hakkının bulunması; ABD-Rusya-Çin rekabetini şekillendirmiştir. Türkiye’nin  milli güvenliğini tehlikeye attığı gerekçesiyle İsveç ve Finlandiya’yı veto etme isteği makul  gerekçelerle açıklanmıştır. ABD’nin Rusya karşısında NATO’nun genişlemesi isteği, bu  yüzden Türkiye ile karşı karşıya kalmaları Rusya’nın avantajına bir durumdur. Rusya’yı  Ukrayna Savaşı ile yoran ABD, bir de Finlandiya’ya odağını kaydırarak Asya Pasifik’te Çin ile  mücadele etmek istemektedir. Çin ise NATO’nun genişlemesini istememekte ve Rusya’nın  yanında yer almaktadır. Unutulmamalıdır ki Türkiye her iki durumda da avantajlı bir konumda  ve jeopolitik zorunluluktadır. Bu yüzden Türkiye’nin bu süreci kendi lehine kullanması ve  jeopolitik üstünlüğünü vurgulaması beklenmektedir. NATO’nun kurulması aşamasından ve  süregelen tarihte Rusya, ABD, Çin rekabeti ortaya koyulmaya çalışılmış ve NATO  genişlemesinde Türkiye’nin rolünün altı çizilmiştir.


KAYNAKÇA 

Ahaber.com, “Türkiye Neden Finlandiya Ve İsveç’in Talebine Sıcak Bakmıyor”,  www.ahaber.com.tr/gundem/2022/05/14/isvec-ve-finlandiya-neden-natoya-girmek-istiyor turkiye-finlandiya-ve-isvecin-talebine-neden-sicak-bakmiyor, Erişim Tarihi: 27.05.2022. 

Aposto.com, “Biden’ın Japonya’yı Ziyareti”, Erişim Tarihi: 28.05.2022 

Balcı Ali ve Kardaş Şaban (2014), Uluslararası İlişkilere Giriş, Tarih, Teori, Kavram ve  Konular, İstanbul: Küre Yayınları. 

BBC.com, “Türkiye Haberler”, www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-61492109, Erişim  Tarihi: 20.05.2022. 

BBC.com, “ Dünya Haberler”, www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-60257909, Erişim Tarihi:  20.05.2022. 

Fukuyama, Francis (1989), “The End of History?”, National Interest, 16, s. 3-18. 

Lee, Stephen J. (2002), Avrupa Tarihinden Kesitler, 1789-1980, çev. Savaş Aktur, Ankara:  Dost Kitabevi. 

M.bianet.org, “NATO Antlaşma Metni”, m.bianet.org/bianet/siyaset/37017-nato-antlasma metni, Erişim Tarihi: 21.05.2022. 

M.bianet.org, “Finlandiya, İsveç NATO Üyeliğine Türkiye Vetosu”,  bianet.org/bianet/siyaset/261988-isvec-finlandiya-nato-turkiye-vetosu, Erişim Tarihi:  21.05.2022. 

Sander Oral, Siyasi Tarih, 1918-1994, Ankara: İmge Kitabevi, (2007). 

Tr.sputniknews.com, “ABD, Çin Rekabeti”, tr.sputniknews.com/20200608/abd-ile-cin-artik sadece-ticaret-ve-teknolojide-degil-topyekun-stratejik-mucadeleye-tutustu-1042221192.html,  Erişim Tarihi: 21.05.2022.

Share this article
Shareable URL
Prev Post

RUSYA-UKRAYNA KRİZİ BAĞLAMINDA ÇİN-TAYVAN ANLAŞMAZLIĞI

Next Post

NATO ZİRVESİ’NDE ELE ALINAN ÖNEMLİ KONULAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Read next