Amerikan hegemonyası gerek kendi iç siyasetinde gerek uluslararası kamuoyunda savunuculuğunu yaptığını iddia ettiği uluslararası ve ‘insanüstü’ prensipler aracılığıyla kendini meşrulaştıran bir algı yönetimi içinde işlemektedir. Yıllar içerisinde Amerika’nın hem başka ülkelerde hem de kendi iç işlerinde öngördüğü bu prensiplerin sadece buz dağının görünür tarafı olduğu fark edilmiş ve bu durum birçok kaynak tarafından da eleştirilmiştir. […]
FARKLI BİR EVLİLİK TÜRÜ: BERDEL
Aile, toplumu oluşturan en küçük kurumdur. Aile tanımının evrensel olarak açıklanması oldukça güçtür. Anne, baba ve çocuklardan oluşan bir yapı genellemesi söz konusu olsa da bu sadece ailenin bir türü olan “Çekirdek Aile”yi ifade etmektedir. Aile, biyolojik ilişkiler sonucunda neslin devamlılığının sağlanması yönünden toplumsallaşmanın başladığı ilk kurumdur. Bireyin sosyalizasyon yani toplumdaki aktörlerin kendinden ne beklendiği […]
FİKİR VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ ÜZERİNE
Aristoteles insanı politik bir hayvan olarak tanımlar. Onun bakış açısından insanlar konuşma gibi eşsiz bir kabiliyete sahiptirler. İnsan aynı zamanda Aristoteles için potansiyeline ulaşmamıştır ve tam potansiyeline erişebilmesi için 3 niteliğe ihtiyacı vardır. Bunlar: Konuşma, karar verme ve bu ikisinin birleşiminden doğan düşüncelerini ve kararını eyleme dökmektir (praxis). Aristoteles fikirlerini o zamanın var olan devletleri […]
SOSYOLOJİ ASLINDA NE? -2-
20. yüzyıldan itibaren değişen toplumsal ilişkiler elbette toplumbiliminin de farklı yöntem ve stratejiler çerçevesinde araştırma disiplinini etkilemiştir. İşlevselcilik, sembolik etkileşimcilik ve eleştirel yaklaşımın yorumlarının değişme uğramasında şüphesiz toplumsal hayatın içerisinde gerçekleşen yeni olay ve durumların payı oldukça büyüktür. Sosyal hayatın devinimine katkıda bulunan bu değişimler sosyolojinin inceleme alanlarına farklılık getirerek kuram ve yaklaşımlarının kendi içindeki […]
SOSYOLOJİ ASLINDA NE? -1-
Sosyoloji denilince akla genelde basit bir karşılık olan toplum bilimi kavramı gelir. Bu oldukça doğaldır ancak sosyolojiyi toplum bilimi kısaltmasına indirgemek kesinlikle bir kalıba sokmaktır. Yaşadığınız hayatın, ilgilendiğiniz alanların okuduğunuz bir kitabın kendine ait bir sosyolojisi olabileceği gibi bilimsel fakat halk ağzında bir psikoloji kadar değeri olmayan sosyolojiye kısa ve doğru bir gezinti yapmak gereklidir. […]
BİLİM MERKEZLERİNİN HUKUKİ BOYUTU
Günümüzde Türkiye’nin muhtelif şehirlerinde bilim merkezi adını sıkça duymaya başladık. Özellikle büyük şehirlerde yer alan bu yapılara bakıldığında tarihinin çok da yeni olmadığı araştırmalar sonucu dikkat çekmektedir. Bilim merkezi fikrinin ilk olarak 19. yüzyılda bilim müzelerinde insanlara bilimsel çalışmaları sergilemek amacından ortaya çıktığını söylemek yanlış olmaz.
COVID-19’UN İNSAN YAŞAMINA ETKİLERİ
Günümüzde hala etkisini göstermekte olan COVID-19 adlı virüs ilk olarak Çin’in Wuhan eyaletinde bir grup insan üzerinde yapılan testler sonucunda ortaya çıkmıştır. Yapılan testlerin sonuçları ile insanlarda ateş, öksürük, nefes darlığı gibi belirtilerin görülmesine yol açmıştır…
ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE GÜÇ VE YUMUŞAK GÜÇ BOYUTU
Güç kavramı esas itibariyle insanlık tarihi kadar eski bir geçmişe sahip. Uluslararası ilişkilerde de çok sık karşımıza çıkan bu kavram için farklı tanımlamalar yapılmakta. Uluslararası sistemdeki aktörlere dair herhangi bir şey konuşulduğunda veya tartışıldığında istisnasız bu kavramı duyuyor veya okuyoruz. Bu çalışmada güç kavramının farklı boyutları ve etkileri ayrı ayrı incelenecek ve daha sonra ‘yumuşak güç’ boyutunun önemi ve günümüz yansımalarına bakacağız.
SOVYETLER BİRLİĞİ VE İNANÇ-2
Kutsala karşı yürütülen yumuşak siyaset, 1927 yılından itibaren iktidarı zora sokmuştur (Slezin, 2013). Stalin bundan sonra Partinin dini önyargılarla ilgili tarafsız bir tutum sergileyemeyeceğini, sömürücü sınıfları destekleyen muhalif din adamlarını etkisiz hale getirmek için kutsala karşı propaganda yoluyla mücadele edeceklerini dile getirmiştir
SOVYETLER BİRLİĞİ VE İNANÇ-1
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, varoluşunun başından dağılışına dek Rus Ortodoks Kilisesi ile amansız bir rekabet içindeydi. Sovyet iktidarı tarafından başlatılan bu mücadelenin temelinde yatan motivasyon ise, iktidarın egemenlik alanını yaratırken dini inancın politik ve ekonomik olarak ulaşmayı hedefledikleri noktaya giden yolda büyük bir engel teşkil etmesidir…