BÜYÜK GÜÇLERİN AFRİKA’DAKİ SÖMÜRGECİLİK FAALİYETLERİ

Büyük güçlerin sömürgecilik çabaları genel olarak ekonomik kazanç elde etmek, kaynaklardan yararlanmak ve Afrika’nın iş gücünü kullanmaya yönelikti. Avrupa’nın büyük güçleri bu göreve Afrikalılara eğitim ve medeniyet getirme amacıyla çıkmıştı. Ancak, gerçekte olanlar bahsettikleri amaçtan oldukça farklıydı. Sömürgecilik dönemi boyunca Avrupalı ülkeler Afrika’nın yerli nüfusuna karşı acımasızca davrandı. Sahip oldukları ırkçı ve yabancı düşmanı düşünceler bu duruma yol açan önemli etmenlerdendi. Sömürgecilik faaliyetleri ve yerlilere karşı tutumları zaman zaman farklılık gösterse de tüm sömürgeci devletler Afrika topraklarından faydalanmayı amaçlıyordu. Bu amaç doğrultusunda, birçok farklı sömürgeleştirme stratejilerden yararlanarak yerel halkı kandırmaya çalıştılar. Bu yazı, büyük güçlerin sömürgeleştirme yöntemlerine odaklanarak Kenya, Nijerya ve Namibya’daki sömürgecilik faaliyetlerini incelemektedir.

Büyük güçlerin sömürgecilik uğraşlarının önemli bir kısmı ekonomik çıkar elde etmeyi amaçlıyordu. Afrikalı insanların beyaz hükümdarları için hizmet etmeye zorlanması ve iş gücünün kötüye kullanılması Avrupalıların ekonomik büyümeye odaklandığını gösteriyordu. Kenya’ya gelen Avrupalı göçmenler, Afrikalıları zorunlu olarak çalıştırmak için bir vergi sistemi ortaya koydu. Bu sisteme göre Kenyalı yerel halkın İngiliz hükümetine vergi ödemesi gerekiyordu. Kenya’da farklı para birimleri kullanılmasına rağmen bu vergilerin ödemesi yalnızca İngiliz Sterlini üzerinden kabul ediliyordu. Kenyalıların büyük çoğunluğu Sterline sahip değildi. Vergilerini ödeyebilmeleri için kendilerine İngiliz Sterlini üzerinden ödeme yapacak bir işe girmeleri gerekmekteydi. Bu imkânı sağlayan işyerleri ise Kenyalıları kendileri için çalışmaya zorlayan İngiliz işyerleri idi. Vergileri ödemeyen Kenyalılara para cezası uygulanıyordu ve bu ceza ödenmediğinde ise İngilizlerin başından beri uygulamaya çalıştığı zorunlu çalışma sistemi getiriliyordu. (Black History Month, 2020). Avrupalı güçler aynı zamanda Afrikalıların bedenleri için de bir vergi sistemi geliştirmişti. Bu durum, sömürgecilik döneminin başından beri var olan yetersiz ulaşım sistemleri ve altyapı yoksunluğundan kaynaklanıyordu (Englebert ve Dunn 2019). Ulaşım sıkıntıları ve yol yetersizliklerinden ötürü Afrikalı erkekler köylerinden alınarak Avrupalıların eşyalarını taşımaya zorlanıyordu. Ayrıca, İngiliz sömürgeciler Nijerya’nın bir kabilesi olan “Kikuyu”ya ait verimli topraklara el koydu. Bunu yerel halkı kandırarak ya da halka karşı güç kullanarak gerçekleştirdiler. Plan, iş gücünü kullanmayı amaçlıyordu ve yerel halkı kendilerine bağımlı hale getirerek belli bölgelerde yaşamaya devam etmek isteyenleri çalışmaya zorluyordu. Sömürgecilere karşı gelen herkes başka bir bölgeye sürülme ya da öldürülme tehdidiyle karşı karşıya kalıyor, bu da Avrupalı devletlerin acımasızlığını ortaya koyuyordu.

Bir başka sömürgecilik uğraşı farklı yönetim sistemleri uygulayarak merkezi otoriteyi Avrupalıların elinde tutmayı amaçlıyordu. Englebert ve Dunn’ a göre, Avrupalılar arasında bölgelerin yönetimi üzerine farklı kurumsal anlayışlar bulunuyordu (2019). Bu fark, doğrudan ve dolaylı yönetim sistemleri ile ilgiliydi. Avrupalı devletler yalnızca geleneksel yönetim sistemleri ile değil aynı zamanda alışılmış kültürün değişen anlayışları ile Afrikalılara hükmediyordu (Herbst, 2000). Yerliler, doğrudan yönetimde, merkezi bir otorite yoluyla sömürgecilerinin yönetimi altındayken, dolaylı yönetimde, sömürgeci kontrolü altında Afrikalı liderlere verilen otorite ile yönetiliyorlardı. İngiliz sömürgelerinde, özellikle Nijerya’da, çoğunlukla dolaylı yönetim kullanılıyordu. Böylece, hem yerli yetkililerin sömürgecilere bağlılığı sağlanıyor hem de sömürgeci yöneticilere meşruiyet kazandırılıyordu. Eğer sömürgeci yönetimine bağlıysa, Afrikalı liderler, yerliler üzerinde otorite oluşturabiliyordu. Nitekim, sömürgecilik uygulamaları arasındaki en büyük fark, Avrupalı ülkelerin, otoritelerine meşruiyet kazandırma yolunda kullandıkları sömürge yönetim biçimleriydi.

Namibya’da ise Alman sömürgecileri, düzenbazlık ve yerlilerin manipülasyonu ile verimli topraklar aldı. Araziler, sadece antlaşmalar ile değil aynı zamanda güç kullanılarak zorla alındı. Namibya yerlileri, antlaşmalar konusunda çok bilgili değildi. Alman sömürgecileri, yaptıkları antlaşmaların arkadaşlık ve yerlileri koruma amaçlı olduğunu söyleyerek halkı yanılttı. Antlaşmalar, aslında verimli toprakların Almanlar tarafından daha ucuza alınmasını sağladı ve Almanlara bu antlaşmalarda daha sonra değişiklik yapabilme hakkını tanıdı. Yerli kabile ve Almanlar arasındaki 1903 çatışmasına kadar, Herero kabilesi topraklarının yüzde 25’i Alman sömürgecileri tarafından alınmıştı. Sömürgeciler, Afrikalıların sadece iş gücü için yararlı olduklarını, başka haklarının olmadığını düşünüyordu. Alman ve yerli halkın arazi mülkiyeti hakkındaki düşünceleri o kadar farklıydı ki, sonunda aralarında çatışmaya neden oldu. Çatışmalar sırasında Almanların güç kullanmaktan asla çekinmemesi ve amaçlarına ulaşmak için yerli halkı yok etmesi, sömürgecilik çabalarını daha da öne çıkarıyordu.

Çatışmalar aynı zamanda Almanların yerli kabilelere olan ırkçılığının boyutunu gösterdi. Almanların durumu diğer sömürgeci devletlere göre biraz daha farklıydı çünkü Almanlar, sömürgecilik çabaları esnasında beraber çalıştıkları bir kabileye bile düşmanca davrandı. Namibyalılar ana geçim kaynaklarını satmaya zorlandıktan sonra ya topraklarını satmak ya da işçi pazarına girmek zorunda kaldılar. Fakat bu durumdan rahatsız olan bazı yerliler Alman yayılmasına karşı çıkmak istedi ve bir isyan başlattılar (Berat 1993). Herero kabilesinden Samuel Maharero’nun önderliğinde, yerel halk ve Almanlar arasında bir savaş başladı. Savaşın önemli bir göstergesi Almanların yerel halk hangi kabileden olursa olsun kendilerine karşı çıkan herkesi yok etmek konusunda kararlı olduğuydu. 1903 yılındaki isyanda Namibya’daki tüm kabileler -Herero, Nama ve Damara- Almanlar tarafından yok edildi. Kabileler arasındaki önemli bir fark ise Almanların önceden Damara kabilesi ile iş birliği içinde bulunmasıydı. Damara kabilesi Almanlara ihanet etmemesine rağmen Almanların gözünde diğer kabilelerden farklı değildi. Çatışma süresince Damara nüfusunun yarısı Almanlar tarafından öldürüldü. Bu durum Almanların Afrika halklarına olan bakış açısını ve içselleşmiş ırkçı düşüncelerinin varlığını gösteriyordu. Almanlar, Afrikalıların davranışlarından bağımsız olarak yerel halka karşı zalimce davrandı ve Afrikalıların haklarını göz ardı etti. Bu açıdan Avrupalı güçler yerel halk üzerinde kontrol sağlamaya çalıştı ve Afrika’da bulunmayı normalleştirerek ekonomik kazanç elde etmeyi amaçladı (Pfister 2006).

Özetle, Avrupalı büyük güçlerin sömürgecilik uğraşları halkı kendilerine bağımlı hale getirme ve köleleştirme özelinde birbirine benziyordu. Afrika topraklarından ve kaynaklarından faydalanabilmek için güç kullanıyor ya da halkı manipüle etmeye çalışıyorlardı. Sahraaltı Afrika halklarına karşı olan tutumları ve hedefleri birbirine benzese de güç elde etme yöntemleri Avrupalılar arasında değişiklik gösteriyordu. Bu konudaki önemli farklılıklardan biri, doğrudan ve dolaylı yönetim üzerineydi. Avrupalılar, Afrika’yı sömürgeleştirmek için aynı zamanda düzenbazlık ve manipülasyon çabalarında da bulunuyordu.

Tuana Tuncer tarafından The FEAS Journal için hazırlanmıştır.


Referanslar

Berat, L. (1993). Genocide: The Namibian Case against Germany. Pace International Law Review. 5(1). 1-47. https://core.ac.uk/download/pdf/46711932.pdf

Black History Month. (2020). The Colonization of Kenya. https://www.blackhistorymonth.org.uk/article/section/african-history/the-colonisation-of-kenya/

Englebert, P. & Dunn, K. (2019). The Evolution of African States. Inside African Politics. Lynne Rienner Publishers. (pp. 17-62).https://moodle.bilkent.edu.tr/2020-2021-spring/pluginfile.php/40394/mod_resource/content/0/01-Englebert%20and%20Dunn.pdf

Herbst, J. (2000). The Europeans and the African Problem. States and Power in Africa: Comparative Lessons in Authority and Control. Princeton University Press, (pp.58-96). https://moodle.bilkent.edu.tr/2020-2021-spring/pluginfile.php/40397/mod_resource/content/0/03-Herbst.pdf

Pfister, G. (2006). Colonialism and the Enactment of German Identity—”Turnen” in South West Africa. Journal of Sport History, 33(1), 59-83. Retrieved April 11, 2021, from http://www.jstor.org/stable/43610449

Share this article
Shareable URL
Prev Post

ALMANYA’DA AŞIRI SAĞIN YÜKSELİŞİ VE ALMAN AfD PARTİSİ

Next Post

ARJANTİN ÖZELİNDE KÜRTAJ KISITLAMALARI VE İNSAN HAKLARI

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Read next

KATALONYA KRİZİ

Günümüzde farklı dil ve kültürlere sahip bölgesel toplulukların çıkarları ve sosyal kimlik arayışı, merkezi…