Konumuza geçmeden önce Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp kimdir diye bahsedecek olursak;
Yusuf Akçura 1876’da Kazan’ın Simbir şehrinde doğmuştur. Ailenin tek çocuğu olan Yusuf Akçura, babasının ölümü üzerine Kazan’dan ayrılıp annesi ile birlikte İstanbul’a göç etmek zorunda kaldı. 1892’de Harbiye’de eğitim görmeye başlamıştır. Ancak ikinci sınıfta iken tutuklandı, cezasını çektikten sonra yeniden Harbiye’ye döndü. Jön Türklerle ilgisi olmakla beraber Türkçülüğün şuurlu bir şekilde bu devrede başladığını anlatmaktadır. Jön Türklerin liderlerinden Ahmet Rıza ile tanışarak onun çıkardığı “Şürayı-Ümmet” gazetesinde yazılar yazmaya başladı.[1] 1903’te Kazan’a dönen Yusuf Akçura “Üç Tarz-ı Siyaset” makalesini kaleme alır. Bu makale ile ilk defa siyasi sahada Türkçülük meselesi ele alınmıştır. Osmanlı Devleti’nin takip ettiği ve edeceği Osmanlıcılık, İslamcılık, ve Türkçülük konularının iyi ve kötü yönlerini inceleyerek ele almıştır. Bu yüzden Akçura’ya Türk birliği fikrinin kurucularından biri olarak bakılmıştır. Akçura 1904’te Rusya Türklerinin mücadelelerine iştirak etmiş bunun yanında siyasi ve kültürel hareketlere katılarak “Ceditçiler” arasında yer almıştır. 1906’da Rus hükümeti Akçura’nın Duma’ya katılmasını önlemek için hapise atar. 1905’te Nijni Novgorod ’da Oka nehri üzerinde “Gustave Struve” gemisinde 1. Kongreye ve 2 ve 3 kongrelerde toprak, eğitim, dil, kültür meseleleri konusunda önemli iştiraklerde bulunmuştur. Dumalarda görev yapan Akçura Müslüman İttifak’ta merkezi idare üyeliği yapmıştır. 1910’da İstanbul’a dönen Akçura Türk Cemiyeti, Türk Ocağı Cemiyeti ve 1908 Türk Derneği Cemiyetleri‘nin kuruculuğunu yapmıştır.[2]
Ziya Gökalp ise; 1875 yılında Diyarbakır’da doğmuş, ilk ve ortaokulu Diyarbakır’da bitirmiştir. 1886 -1890 yılları arasında Diyarbakır Askeri Rüştiyesi’nde okuduktan soma Diyarbakır Mülki İdaresine girdi. 1898’de Diyarbakır’da siyası çalışmaları sebebi ile tutuklandı. Mahkeme sonunda suçlu bulunarak İstanbul’da bir yıl süreyle hapis yattı. Daha sonra İttihat ve Terakki’nin merkezi Selanik’e giden Ziya Gökalp, örgütün yönetim kuruluna seçildi. Ardından İttihat ve Terakki’nin merkezi İstanbul’a taşınınca o da İstanbul’a gitti. Ziya Gökalp’ın İstanbul’a gelmesinden sonra ilk işi “Türk Ocağına” gitmek ve “Türk Yurdu” dergisinde yazılar yazarak “Türkçülük cereyanını” kuvvetlendirmek oldu. Orada Yusuf Akçura ile tanıştı. 1918 yılında İngilizler tarafından İstanbul’da tutuklanarak Malta’ya sürgüne gönderildi. Birinci Dünya Savaşı sonunda, Mustafa Kemal’in girişimleri ile sürgünden kurtarıldı. “Küçük Mecmua” adında bir dergi çıkardı.[3] Türkçülük çalışmalarına ağırlık veren Ziya Gökalp, Türkçülük düşüncesini sistemleştirmiştir. Milli Edebiyatın gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Ayrıca Ziya Gökalp, Türkiye’de sosyolojinin kuruluşuna büyük katkı sağlamıştır.
Yusuf Akçura “Üç Tarz-ı Siyaset” ve Ziya Gökalp’ın “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” kitapları bence Türk düşüncesinin hiç şüphesiz en önemli eserleridir. Her iki fikir adamı için de “Türkçülük” yegâne temel olmuştur. Türkçülüğün büyük üstatlarından olan Yusuf Akçura, eserinde Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük akımları hakkında düşüncelerini dile getirmiştir. Hangi akımın ne yararı olur, hangisini ne derece yapmalıyız sorularını tartışmıştır. İlk düşüncesi olarak Osmanlıcılık fikrini ortaya atmış, ardından başarısız olunca İslamcılık fikri ortaya atıldı ve son olarak Türkçülük akımını denemiştir. Ama Ziya Gökalp ise bu fikirlerin uygulanabilirliğini yapmamıştır. Ziya Gökalp kitabında bu üç fikri savunmuş ve bu kavramları birbirinin zıddı olarak görmemiştir. Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak kavramlarını irdelemiş kitabında 11 başlıkta açıklamaya çalışmıştır. “Türkleşmek mefkûresi doğar doğmaz, İslamlaşmak ihtiyacının da olduğunu ihtiva etmiştir.”[4] Türklüğün, İslam’ın ve çağdaşlığın nasıl birbiriyle bağlantılı olduğunu bize bildirmiştir. “Yusuf Akçura bunu yaparken en çok Türkçülük akımına bağlı kalmış ama aslında Türkçülük en doğru yol denilemez, ama faaliyetlerine bakınca Türkçülük fikrini vurguladığı için Türkçülüğü savunmuş ve Türkçülüğü ilk o yansıtmıştır.”[5] Zaten Yusuf Akçura’nın Türkçülük konusunda dergi yayınlayıp, dernekler kurması Türkçülüğe verdiği önemi göstermektedir. Aynı şekilde Ziya Gökalp‘in de Türkçülük ve milliyetçilik konusunda önemli çalışmaları olmuştur. Kitaplar, Türk milliyetçiliği açısından büyük önem arz etmektedir. Her iki yazarın da amacı Türk birliğinin (Turancılık) kurulmasıdır.
Bu dönemde siyasal bir Türklüğe eğim oluyor; “Yusuf Akçura ırka dayalı siyasal Türkçü bir yapı ortaya koymak isterken, Ziya Gökalp ise ırkçılığı reddetmiş, milleti bir araya getiren şeyin kültür birliği olduğunu dile getirmiştir.”[6] Ziya Gökalp Türkçülüğü savunurken din, dil, ırk ayrımı yapıp kin gütmemiştir. “Yusuf Akçura ise millet tarifinde dini birlik aramadığı gibi ana unsurun ırk ve dil olduğunu tanımlayan bir görüş ortaya koymuştur.”[7]
Yusuf Akçura bu üç siyasi tutumda, Muasırlaşmak(çağdaşlaşmak) fikrinin yerine Osmanlıcılık fikrini savunmuş, Ziya Gökalp ise Osmanlıcılık yerine Muasırlaşmak fikrini savunmuştur. Buradan yola çıkarak yukarıda da belirttiğim gibi Ziya Gökalp bütün kültürleri harmanlamak istemiştir, ama Yusuf Akçura ise Türkçülük konusunda ırkçı seçici davranmıştır. “Yusuf Akçura bir ittihatçı değildir, ama Ziya Gökalp ise ittihatçıdır.”[8] Ziya Gökalp’ın, “Hars” dediği bir kültür esastır ve kitabında da bu konuda dikkatimi çeken sözü şu oldu; “Biz Türkler, asri medeniyetin akıl ve ilmiyle mücehhez olduğumuz halde bir ‘Türk-İslam’ harsı ibda etmeye çalışmalıyız.”[9] Yani Ziya Gökalp muasır bir İslam Türklüğü oluşturmak istemiştir. Onun milliyetçiliğinde millet ve ümmet vardır. Ziya Gökalp Türkçülüğü İslamiyet’ten ayırmamıştır. “Osmanlıcılık, İslamcılık, Türklük fikirlerinin doğmadan önce Osmanlı Devletinin, İslam ümmetinin, Türk milletinin mevcut olduğunu dile getirmiştir.”[10]
Aslına bakılırsa; Türkçülük ile İslam birbiriyle çelişmemektedir. Çünkü Yusuf Akçura’da bunu yaparken Osmanlının kurtuluşunun Türkçülük ya da İslamcılık ile mümkün olacağını söylüyor ama bunların hangisinin uygulanması gerektiğini belirtemiyor. Hatta kitabında da bu konuyla alakalı şu ifadeleri kullanmıştır; “Bizim için Türk’ü İslam’dan, İslam-ı Türk’ten, Türk’ü ve İslam’ı Osmanlılıktan, Osmanlılığı Türk’ten, İslam’dan ayırmak biri teslis eylemek abestir.[11] Ama Yusuf Akçura yine de tam bir İslamcı değildir, sadece İslam’ı siyasi fikirlerin içine yerleştirmiştir.
Kitaplardan anladığım kadarıyla, her iki yazarın da Türkçeye verdiği değerlerden bahsedecek olursak dil mevzu bahis olduğunda her iki fikir adamı da Türkçenin sadeleştirilmesinde hem fikir olmakla birlikte bunu uygulamada ayrılmışlardır. Ziya Gökalp İslam milletleri arasında tek alfabe kullanılması gerektiğini dile getirirken, Yusuf Akçura ise bütün Türk lehçelerinden kökler alınması gerektiğini dile getirmiştir. Ziya Gökalp edebiyatımızın kaynaklarda, halkın koşmalarında, masallarında destanlarında aramalıyız diyerek gelenekselciliğe değiniyor. Dilimizde yabancı kelimeleri atarak, aslımızı özümüzü bulmamız gerektiğini savunuyor. Bunu yaparken tabi İslam’ın da araştırılması gerektiğine vurgu yapmıştır. Kendi içimizde kendi geleneklerimize dönmemiz gerektiğini savunuyor, kendi özümüze yaslanmamız gerektiğini vurguluyor. Zaten Muasırlaşmak fikrini de şöyle anlatıyor; “Bugün bizim için Muasırlaşmak demek, Avrupalılar gibi dritnavtlar(zırhlılar), otomobiller, tayyareler yapıp kullanabilmek demektir. Muasırlaşmak şekilce ve maişetçe(yaşayışca) Avrupalılara benzemek değildir. Ne zaman malumat(bilgiyi) ve masnuat iktibas(alıntı) ve iştirası için Avrupalılara ihtiyaçtan müstağni(muhtaç olmaz) olduğumuzu görürsek o zaman muasırlaşmış oluruz”[12] Kısacası Ziya Gökalp batıya tamamen özenmeliyiz demiyor, ama batıyı da görmezden gelmemeliyiz diyor.[13]
Her iki kitaptan da iki fikir adamı hakkında vardığım düşünceler bu yöndedir. Belirtmek isterim ki; Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura Türkçülüğün büyük kurucularındandır, asla ve asla başka bir millet kabiliyetine girmemişlerdir. Aynı zamanda Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp Atatürk’ün ilham kaynaklarıdır. Türk milliyetçiliğinin Türklük şuurunun iki büyük fikir adamıdır. Yazımı ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözleri ile sonlandırmak istiyorum:
“TÜRKÇÜLÜK ÖYLE ŞEREFLİ BİR BAYRAKTIR Kİ BU BAYRAĞI VATANIN HER KÖŞESİNDE DURMADAN DALGALANDIRMAK HER TÜRK’ÜN İLK VE MİLLİ VAZİFESİDİR.”
Mustafa Kemal Atatürk
KAYNAKÇA
KİTAP
AKÇURA, Yusuf, Üç Tarz-ı Siyaset, Ötüken Yayınevi, İstanbul, 2018.
GÖKALP, Ziya, Türkleşmek,İslamlaşmak,Muasırlaşmak,Ziya Gökalp Yayınları, Ankara, 1976.
SÜRELİ YAYINLAR
TÜRKMAN, Sayim, “Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp”
DERS İÇERİĞİ
ERCAN, Ayşe Beyza, “Yakınçağ Tarihi 6.Hafta Ders İçeriği”
BAYRAMOL, Eray, “Ders İçeriği, Seminer”
[1] Ercan, 6. Hafta Ders İçeriği: Yusuf Akçura ve Faaliyetleri Ders Notu
[2] Bayramol, Ders İçeriği : Seminer
[3] Sayim TÜRKMAN, ”Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp”, s.147-148
[4] Ziya GÖKALP, Türkleşmek,İslamlaşmak,Muasırlaşmak, Ziya Gökalp Yayınları, 1976, s.11
[5] Ercan, 6. Hafta Ders İçeriği:15:45
[6] Ercan, 6. Hafta Ders İçeriği:16:10
[7] Sayim TÜRKMAN, ”Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp”, s.145 (Cümlenin tamamı alınmamıştır.)
[8] Ercan, 6. Hafta Ders İçeriği:16:00
[9] Ziya GÖKALP, Türkleşmek,İslamlaşmak,Muasırlaşmak, Ziya Gökalp Yayınları, 1976, s.42
[10] Ziya GÖKALP, Türkleşmek,İslamlaşmak,Muasırlaşmak, Ziya Gökalp Yayınları, 1976, s.88
[11] Yusuf Akçura, Üç Tarz-ı Siyaset, Ötüken Yayınevi, 2018, s.112
[12] Ziya GÖKALP, Türkleşmek,İslamlaşmak,Muasırlaşmak, Ziya Gökalp Yayınları, 1976, s.11-12
[13] Ercan, 6. Hafta Ders İçeriği:15:46