Özet
2018’in Ekim ayında bölgesel ve küresel çapta büyük bir infilak etkisi yaratmış olan, Suudi Arabistanlı Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi ve ölüm şekli, günümüzde hala etkisinin hissedilebildiği elim bir vaka olarak görülmektedir. Suikastın aydınlatılmasının uzun bir periyoda tekabül etmesi, aktörlerin ilişkilerine de aynı oranda sirayet etmiştir. Bu bağlamda, olayın gerçekleşmesinden bugüne kadar olan süreçte, Kaşıkçı Suikastı perspektifinde ABD ve Suudi Arabistan ilişkileri analiz edilecektir.
Anahtar Kelimeler : Cemal Kaşıkçı, Suudi Arabistan, ABD, Türkiye
Giriş
Türkiye’de kendi ülkesinin konsolosluk binasında suikaste kurban giden, Washington Post Gazetesi yazarlarından biri olan Cemal Kaşıkçı’nın ölümü, Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri (ABD)- Suudi Arabistan üçgeninin oluşmasına sebebiyet vermiştir. Zira, uluslararası kamuoyu tarafından tanınırlığı, entelektüel kesim tarafından benimsenen bir şahsiyet olması bu üçgenin oluşmasında başat unsur olmaktadır. Suudi Arabistan Yönetiminin tutarsız açıklamaları, Türkiye’nin yaşanan hadiseyi açıklığa kavuşturmasında büyük bir ehemmiyet arz etmiştir. Olayın üzerinden 18 gün geçmesine rağmen kabul edilebilir bir açıklama yapılmaması da ABD ve Türkiye Yönetimlerinin Suud Hükümetine olan baskısını artırmıştır. “Suudi yetkililer 20 Ekim’de yaptıkları açıklamayla, “Kaşıkçı’nın konsolosluk binasında çıkan arbede sonucu hayatını kaybettiği ve cesedin bu olayı gerçekleştiren kişilerin yerel bağlantılarınca ortadan kaldırıldığı” ( SETA, 2018: 9) bilgisini duyurmuştur. Lakin, delillerin karartılması ve çelişen açıklamaların devam etmesi, yapılan son açıklamanın ikna edici özelliğini yitirmiştir. Türkiye’nin yaşanan olayı güncel tutma çabası ve sıkı çalışması, BM’nin İnsan Hakları Yüksek Komiserliğinin konuyla alakalı 101 sayfalık raporu, Suudi Arabistan’ın başka bir ülkede diplomatik kuralları çiğnemesi ve insan hakları ihlali ifadesi ve diğer aktörlerin tepkisi Riyad yönetiminde baskının ve tansiyonun yükselmesine neden olmuştur. Akabinde, Türk İstihbaratının elinde bulunan ses kayıtları, ABD İstihbarat raporlarının Şubat 2021’ de kamuoyuyla paylaşılması sonucu Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman’ın bu olaydan sorumlu olduğu ortaya çıkarılmıştır.
Tarihi Arka Plan : Suudi Arabistan – ABD İlişkileri
İlişkilerin arka bahçesi bir kargaşa içerisinde olsa bile, Suudi Arabistan, Batılı aktörler için bölgedeki en önemli müttefiktir. II. Dünya Savaşı’ndan bu yana bölgesel güvenliğin sağlanması açısından belirleyici bir role sahiptir. Soğuk Savaş’ta Batı Bloku ile hareket etmesi ve karşılıklı fayda ilişkileri sonucunda ; “ Vestfalya devlet sisteminin özel niteliğini gösteren bir ortaklıktır.” ( Kissinger, 2016: 151) Özellikle, Suudi Arabistan’ın iç ve dış güvenlik endişeleri, petrol ve silah ticareti ekseninde incelenen ilişkilerde saptanan en kritik husus; Suudi Arabistan’ın belirlediği dört ana dış politika çizgisidir. Bunlar: “İslami hayatı, bölge ve dünya genelinde korumak, ulusal ekonomik refahı muhafaza etmek, Arap ve İslam ülkelerine yardımda bulunmak ve rejimin devamını sağlamaktır.” ( Domazeti) Lakin en önemlisi rejimin sürdürülebilirliğidir. Bu noktada; 1979 İran Devrimi, 1990 Kuveyt’in işgali ile tehdit olarak algıladığı her konjonktür için askeri kapasitesini artırmayı hedefleyen Riyad Yönetimi, günümüzde Dünya’da en fazla silah alımı yapan ülkeler arasına girmiştir. Esasen, 2007’den beri yürürlükte olan silah alım müzakereleri çerçevesinde ABD’den ; helikopter, radar sistemleri, füzeler gibi geniş çapta askeri teçhizat için pazarlık yapılmıştır. Son kertede, yine iki ülke arasında yapılan ve amacı orduyu güçlendirmek olan 30 milyar dolar civarındaki silah alımı ile ABD en büyük satışlarından birini yapmıştır. Özetle bu anlaşmaların özü; Suudi Arabistan’ın güvenliğinin ABD için kritik önem taşıdığını göstermesidir. Zira; en büyük petrol üreticilerinden biri olan Suudi Arabistan’ın enerji kaynaklarını güvenli ve rahat bir şekilde transferini sağlamak, bölgede güçlenen ve tehdit haline gelen İran’a karşı dengeleyici bir ülkenin varlığının zorunluluğu ve son olarak da ABD’nin yaptığı silah ihracatının ABD için nitelikli bir gelir kaynağı olmasından kaynaklanmaktadır.
Şüphesiz, iki aktörün diğer temel yapıtaşı da petrol kaynaklı iktisadi ilişkilerdir. “Suudi Arabistan’ın tüm gelirlerinin %75’i, ihracat gelirlerinin %90’ı petrolden karşılanmaktadır. Ülkenin, 264,2 milyar varillik petrol rezerviyle dünyadaki toplam petrol rezervlerinin %22’sine sahiptir.” ( DEİK, 2005) Petrol arzının artış göstermesi, iki ülkenin ilişkilerini de artırmaya sevk etmiştir. 1920’lerde başlayan petrol aramaları neticesinde, Suudi Arabistan ABD’ye imtiyaz vermiş, ardından da 1940’lı yıllarda Amerikan- Arap iş birliğini simgeleyen ARAMCO kurulmuştur. Büyük resme bakıldığında; Suudi Arabistan’ın ithalatı askeri ekipman olarak gözlemlenirken, ABD’nin ithalatı ise petrol ürünleri temelinde şekillenmektedir. Karşılıklı ekonomik bağımlılık sonucunda, 1973 OPEC Krizi yaşansa da Filistin meselesinde ayrı görüşlere sahip olsalar da 11 Eylül saldırılarının ardından yaşanan kriz sonrası, terörle mücadele için iş birliği geliştirilmiştir. Özellikle Yemen’deki El Kaide varlığına yönelik ortak çalışmalar ve DAEŞ tehlikesi iki ülkeyi paralel bir çizgiye taşımıştır. Lakin, “Suudi Arabistan-ABD arasında hem 11 Eylül olayları hem de 2003 Irak Savaşı sırasında yaşanan güvensizlik, ilişkilerde sabit olmayan bir durumun ortaya çıkmasına yol açmıştır.” (Bradley, 2006) Tüm bu olumsuz şartlara rağmen, iki ülkenin ortak iktisadi ve siyasi çıkarları iş birliği yapmaya olanak sağlamaktadır. Ancak, Soğuk Savaş’tan bu yana ABD’nin bölgedeki güvenlik bekçiliği Obama Döneminde dönüşüm ve değişim göstermiştir. Garantörlüğün getirdiği ek maliyet, ABD’nin kurtulmak istediği bir yüke dönüşürken, Suudi Arabistan için güvenlik bunalımına işaret etmektedir. İlaveten, ABD’nin İran ile yaptığı nükleer anlaşma, Suriye İç Savaşı gibi faktörler İran’ın bölgede nüfuzunun artmasına sebep olacağı için, Suudi Arabistan ve ABD ilişkileri bölgesel düzen ve statüko ekseninde görüş ayrılıkları yaşamıştır. Nihayetinde, Obama Dönemi’ne kadar ilerletilen iş birliği hem kriz hem fırsatlar eşiği olmuştur. Trump’ın başkan seçilmesiyle yeni bir düzen gündeme gelmiş ve Kaşıkçı cinayeti çerçevesinde de Biden’ın ilişkileri ne yöne taşıyacağı tartışmalı bir zemine oturmuştur.
Cemal Kaşıkçı Kimdir ve Neden Hedef Alınmıştır?
Uluslararası tanınırlığa sahip olan Kaşıkçı ailesinden olan Cemal Kaşıkçı 1958’de Medine’de doğmuştur. Bilindiği üzere, 300 yıl önce Türkiye’ye göç eden bu aile; bilhassa, 1970- 1980 yılları arasında küresel piyasanın silah sektöründe kazandıkları servetle de bilinmektedirler. “Adnan Kaşıkçı ise Cemal Kaşıkçı’nın dayısıdır. Paris’te geçirdiği trafik kazasında sevgilisi Lady Diana ile birlikte hayatını kaybeden ünlü iş adamı Dodi Fayed ise Cemal Kaşıkçı’nın kuzenidir. 2017’deki Reina saldırısında gece kulübünde bulunan ve saldırıdan kurtulanlar arasında olan Hasan Kaşıkçı da bu aileden gelmektedir.”( Donna Abu-Nasr, 2018) Indiana Üniversitesi’nde İşletme bölümünden mezun olan Cemal Kaşıkçı, özellikle Müslüman Kardeşlerin faaliyetleri ve İslami eylemlere odaklanmıştır. Bu çerçevede, Suudi Arabistan’da siyasal İslam faaliyetlerine karşı oluşan olumsuz eylemleri eleştirmiştir. Ardından, profesyonel iş hayatını medya sektöründe geliştiren Kaşıkçı’nın , kraliyet ailesiyle yakın ilişkileri olduğu görülse de eleştirel tavrı olduğu da aşikardır. Aynı eksende; ülkesi için iktisadi, siyasi, sosyal, dini yeniliklerin yapılmasını şiddetle savunan Kaşıkçı, uluslararası kamuoyu tarafından muhafazakar reformist olarak da nitelendirilmektedir. Ülkesinde çeşitli gazetelerde de çalışan Kaşıkçı, din adamları hakkında yaptığı tenkitler sebebiyle görevinden ayrılmak zorunda kalmıştır. Göze çarpan en büyük eleştirilerinden biri, radikalleşmeye yönelik olmasından dolayı, Vahhabi din adamları çevresinde tepki gösterilen bir isim olarak karşımıza çıkmaktadır.
Riyad Yönetimi ile kutuplaşmanın arttığı dönem, Arap Baharı’nın başlamasına tekabül etmektedir. Ayaklanmaları desteklemeyen Riyad Yönetimi’ni eleştirmiş ve ardından 2016 yılında ABD eski Başkanı Donald Trump’ın seçimi kazanmasının Ortadoğu’da olumsuz bir aksiyon yaratacağını dile getirdiği panelde, Riyad Hükümetinin huzursuz olmasına sebebiyet vermiş, Kaşıkçı’nın editör olarak çalıştığı El- Hayat Gazetesinin basımı durdurulmuştur. Öte yandan, yönetimdeki tesirinin günden güne arttığı bilinen Veliaht Selman’ın uyguladığı İran politikaları, Yemen Müdahalesi, Katar Ambargosu, Mısır’daki Sisi Rejimine verilen destek, ülke içerisindeki muhalif seslerin bastırılması da Kaşıkçı’nın eleştirilerini yoğunlaştırmıştır. Hükümetin izlediği siyasetten rahatsız olan Kaşıkçı, ek olarak Türkiye ve Katar ilişkilerine sıcak bakmış, bu durumda bölgesel güç mücadelesi içerisinde yer alan Suudi Hükümetini rahatsız etmiştir. Zira, Türkiye’nin bölgede artan nüfuzu, rekabet politikalarının hızını artırmıştır. Nihayetinde, siyasi ayrımın vahametiyle; Veliaht Prens Selman’ın emirleri sonucunda Kaşıkçı Suikastı gerçekleşmiştir.
Trump Dönemi ve Cemal Kaşıkçı Cinayeti
Maliyetsiz bir dış politika eksenini şiddetle savunan Başkan Trump, aynı zamanda küresel düzenin başat gücü olmak istemesiyle agresif bir görünüme sahipti. Bu bakış açısı da silah ticareti eğilimlerini artırmıştır. Öte yandan Trump’ın İslam ülkelerine yönelik açıklamaları da büyük bir rahatsızlık uyandırmıştı. “Ancak ABD Başkanı Donald Trump’ın ilk yurt dışı gezisini Suudi Arabistan’a gerçekleştirmesi Körfez ülkeleriyle yeni bir başlangıç yapmak ve Obama yönetiminin kötü izlerini silmek istediğinin göstergesi olmuştur.” ( SETA, 2019) Akabinde, Obama Döneminden kalan geleneksel iş birliğinin zarar görmesi engellenmiş ve yaklaşık olarak 110 milyar dolarlık askeri anlaşma iki ülke tarafından imzalanmıştır. “Bunun yanı sıra çeşitli alanları kapsayan anlaşmaların toplamda 350-400 milyar dolar civarında olduğu açıklanmıştır.” (Fattah, 2017) Trump Dönemi’nde İran’ın sınırlandırılması, Arap Baharı’nın getirdiği statüko bunalımı sonucunda Suudi Arabistan’ın Trump’tan destek bulması ve bu alanda bir ortak fikir geliştirilmesi Riyad hükümeti için oldukça rahatlatıcı bir manevra olmuştur. Fakat, Katar ambargosu konusunda ABD’nin tam anlamıyla Suudi Arabistan’ın arkasında durmaması, güç odaklı mücadelede Washington yönetiminin farklı yaklaşımları da bünyesinde barındırdığına işaret etmektedir.
İktisadi çıkar etkileşimi ile ilerleyen ikili ilişkiler, Kaşıkçı cinayetinde de kendini göstermiştir. Kaşıkçının vahşice katledilmesi, Türkiye’nin istikrarlı istihbarat çalışmalarıyla ortaya dökülmüş ve Riyad Yönetiminin cinayeti kabul etmesiyle sonuçlanmıştır. Bu durum da Suudi Arabistan için büyük bir baskı oluşturmuş ve Veliaht Prens Selman’ın odak noktası haline gelmesine sebebiyet vermiştir. Cinayet süreci boyunca Trump bir yandan cinayete yönelik tedirginliklerini sürekli dile getirirken, bir yandan da Suudi Arabistan’ın bölgede ne kadar önemli bir aktör olduğunu vurgulamıştır. Dolayısıyla, uluslararası kamuoyunu tatmin edici açıklamalardan ziyade, “finansal çıkarları göz önünde bulunduran Trump yönetimi, bölgesel düzlemde davranışlarına dikkat etmesi durumunda Muhammed bin Selman’la çalışmak istediğini açıkça ortaya koymuştur.” (Gause, 2018) ABD kamuoyu, medyası, Kongre ve Senatosu bağlamında tepki gösterilmiş ve baskı oluşturulmuş olsa da Trump’ın Gazeteci Woodward ile yaptığı röportajda, “Muhammed bin Selman’ı Kongre soruşturmasından ben korudum” (Euro News, 2020) açıklamasıyla geleneksel demokrasi ve insan hakları ilkelerinin sahibi olarak adlandırılan ABD’nin, günün sonunda finansal çıkarlar neticesinde Suudi Arabistan’ı değerlendirdiği gözlemlenmektedir.
Sonuç
ABD’de yönetimin el değiştirmesi ve Biden’ın seçilmesiyle beraber, gündemde olan ve Şubat 2021’de CIA raporları neticesinde, Kaşıkçı cinayetinin en büyük sorumlusu Veliaht Muhammed Bin Selman gösterilmiştir.. Yeni hükümetin ilişkilere dair temel bir değişiklik yapacağı vurgusu da dikkat çekicidir. “Başkent Washington’da gazetecilerin sorularını yanıtlayan ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken de ülkesi ile Suudi Krallık arasındaki ilişkilerin, “Amerikan çıkarları ve değerleri ile daha uyumlu hale gelmesi için yeniden kalibre edilmeye ihtiyaç duyduğunu” belirtti.” (Deutsche Welle, 2021) Bu açıklamalar Riyad Yönetimi için tehditkar bir ifade olarak gözükse de ikili ilişkilerin kesintiye uğramayacağının da dile getirilmesi tutarsız bir yaklaşım olarak nitelendirilmektedir.
Biden’ın Yemen’deki desteğini çekmesi, Trump döneminde yapılan milyar dolarlık anlaşmaların geçici olarak askıya alınması ABD için taktik değişikliğini göstermiş ve Muhammed Bin Selman’ın siyasal alanda sıkışmasına sebebiyet vermiş gibi algılansa da Rusya’ya yaptığı gibi devlet görevlilerine yaptırım uygulamaması, emri verenin belirgin bir şekilde Veliaht Selman olmasına rağmen herhangi bir kısıtlama getirilmemesi ABD’nin Suudi Arabistan’dan vazgeçemeyeceğini gözler önüne sermektedir. Doğrusu, ABD’nin Körfez ülkeleri ile olan ilişkilerinde silah satışının büyük bir paya sahip olması ve Suudi Arabistan’ın büyük bir müşteri olması, ABD’nin Suudi Arabistan ile ilişkilerini inişli çıkışlı da olsa koruyacağını göstermektedir. Sonuç olarak ABD’de Biden yönetiminin de bu çizgiyi aşmayacağı kanaati uluslararası kamuoyunda şimdilik daha baskın görülmektedir.
Nazlıcan Arslan tarafından The FEAS Journal için hazırlanmıştır.
Kaynakça
Erboğa, A. (2019), “Obama ve Trump Dönemi Abd-Körfez İlişkileri”, SETA, S:269, 1-22
Domazeti, R. (2017), “Suudi Arabistan-ABD İlişkileri”, İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi,(İNSAMER), S:20, 1-14
Dona, A.(2018), “Who is Jamal Khashoggi? A Saudi Insider Who Became an Exiled Critic”, Bloomberg
Kissinger, H. (2014), “World Order”, The Wylie Agency (UK) Ltd., Edition 5
DEİK, 2016 “Suudi Arabistan Ülke Bülteni”, Erişim Adresi: http://www.adana-to.org.tr/TR/UlkeRaporlari/Raporlar/AE
Bradley, John R. ( 2006) ,“Saudi Arabia Exposed Inside a Kingdom”, Pelgrave Macmillian, England.
Fattah, Z. (2017) ,“Guide to $400 Billion in Saudi-U.S. Deals: Black Hawks to Oil”, Bloomberg.
Gause, F. (2018), “After the Killing of Jamal Khashoggi Muhammad bin Salman and the Future of Saudi-U.S. Relations”, Center for Strategic and International Studies
Euro News, (2020), “Trump’ın Kaşıkçı cinayetiyle suçlanan Muhammed bin Selman için ‘onu kurtardım’ dediği iddiası”, Erişim Adresi : https://tr.euronews.com/2020/09/11/trumpin-kasikci-cinayetiyle-suclanan-muhammed-bin-selman-icin-onu-kurtardim-dedigi-iddias
DW,(2021), “Biden: Suudi Arabistan’dan hesap soracağız”, Erişim Adresi : https://www.dw.com/tr/biden-suudi-arabistandan-hesap-soraca%C4%9F%C4%B1z/a-56724544
Telci, İ. (2018), “Cemal Kaşıkçı Cinayeti ve Ortadoğu Siyasetinin Geleceği”, SETA, S: 259, 1-20