TÜRK SİYASET TARİHİNDE KADINLAR

Kadınlar Halk Fırkası 

Cumhuriyetin ilanından önce Nezihe Muhiddin ve on üç kadın arkadaşı 1923 yılında birleşerek kadınların siyasi ve sosyal hakları için mücadele verecekleri bir komite oluşturdular. Nezihe Muhiddin önderliğinde cephede ve cephenin arkasında çalışmalarını sürdüren kadınların varlığı, daha sonra gelen kadın nesilleri için kadın hakları görüşlerinin ifadesi, hakların aranması, daha gür ve arkasında destek olan seslerin çıkarılmasına öncülük etmiştir. (Baykan& Baskett,1999:65). Kadınlar Komitesi ilk resmi toplantısını 5 Haziran 1923’te Darülfünun Konferans Salonunda gerçekleştirdi ve yapılan bu toplantıda bir kadın partisi kurulma kararı alındı. “Daha Cumhuriyetin kurucusu Halk Fırkası, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adını taşırken kadınlar 1923 Haziran’da Kadınlar Halk Fırkası adıyla bir siyasi örgüt kurarlar. Kadınlar Halk Fırkası, haziran ortalarında Darülfünun ’da toplanan Kadınlar Şurası’nda şekillenmiştir. Nezihe Muhittin’in başkanlığında oluşan bu partinin ikinci reisi Nimet Remide, mes’ul murahhası Latife Bekir, katib-i umumisi Şükufe Nihal’dir. Yönetimde ayrıca Matlube Ömer (veznedar), Saniye (muhasebeci) ve üye olarak Nesime, İbrahim, Zaliha, Tuğrul, Faize hanımefendiler görev alırlar.” (Toprak, 1988: 51). 

Kadınlar Halk Fırkasının yayınladığı bildiri incelendiğinde, kadınların memlekete yararlı olabilmeyi amaçladığı anlaşılır. Sadece dolaylı olarak ya da fikren değil, aktif olarak hem sosyal hem siyasi hayatta yer almak istediklerini belirtirler. Kadınların, yalnızca toplumsal anlamda bir role sahip olmaları değil, hukuki ve siyasi haklarına da elde etmeleri, erkeklere eşit seviyede yer alarak gerektiğinde onlara karşı hem siyasi hem hukuki olarak karşı durabilmeleri ve kendilerini savunabilmeleri istenmiştir. Bu noktada kadınların yalnızca halk olmaktan çıkıp aktif olarak rol almaya başlamaları, belediyeden meclise her alanda görev almaya teşvik edilmeleri ve kendi seçtikleri kişilerce temsil edilmeleri gibi unsurlara yoğun olarak önem verilmiştir. (Kaçar, 2020:54). Kadınlar Halk Fırkası, kadınların ekonomik olarak da bağımsızlığını kazanmasının önemini vurguladı ve kadının çalışma hayatına dâhil edilmesi, sadece evdeki yaşamla kısıtlı kalmaması ve toplum içinde de işleyen bir üye olması gerekliliğine değindi. Ayrıca boşanma gibi durumlarda erkeklerle eşit haklara sahip olunması gerektiğini de vurguladı. Buna ek olarak, kız ve erkek çocuklarının eğitim haklarının eşit olmasına ve eğitime ulaşılabilirliklerinin aynı olmasına vurgu yaptı (Şahin& Şahin, 2013:64).

Parti kurulma kararı basında da yer aldı ve büyük yankı oluşturdu fakat valiliğe gönderilen dilekçe kadınların henüz seçme ve seçilme hakları yok iken bir parti kurması uygun bulunmayarak sekiz ay sonra olumsuz bir geri dönüş aldı. Partide bulunan kadınların bazıları parti tüzüğünü fazlasıyla taşkın buldular, tüzüğün içinde kadınların da askerlik yapacağı gibi maddeler de yer alıyordu. Bu durumun üzerine parti programında değişiklikler yaparak ve birçok maddeyi yumuşatarak parti yerine ‘Kadınlar Birliği’ adlı bir dernek oluşturma kararı aldı.

Kadınlar Birliği

Kadınlar Birliği, Kadınlar Halk Fırkasına onay çıkmaması sebebiyle 7 Şubat 1924 tarihinde kuruldu. Kadınlar Birliği tüzüklerine uygun olarak üç yıl boyunca siyasetle ilgili bir faaliyet yapmamıştır fakat üç yılın sonunda Nezihe Muhiddin siyasi haklar konusunu tekrar gündeme getirmiştir. Türk Kadınlar Birliği nizamnamesindeki ikinci madde kapsamında bir yılda beş yüz yetime elbise, ayakkabı, çorap, şeker gibi malzemeler ulaştırılmıştır. İki yüz dul kadına maddi destek sağlanmış, iki yüz genç kıza ayakkabı dağıtılmış, on beş yetimin bazı kuruluşlara yerleştirilmesi yapılmış, yirmi kadına iş bulunmuş, dul ve fakir kadınlara iş verilerek ödeme yapılmış, İstanbul’daki yetim veya fakir çocukların istatistiksel dağılımı çıkarılmış, bir dikiş evi kurulmuş ve 1925’te bir sergi açılmıştır (Muhiddin, 1927: 3). Ayrıca bu birliğin Anadolu’nun birçok şehrinde şubeleri açılmış ve hem kadınlara hem çocuklara birçok yardım yapmıştır. Açtığı klinikte hasta çocuklara ücretsiz ilaç temini, ihtiyaç durumunda evde hastabakıcılarca bakılmaları, ihtiyacı olan bebeklere her hafta mama verilmesi gibi faaliyetler bulunmaktadır. Ayrıca birlik, fuhuşla mücadele için polisle de iş birliği içinde birçok adım atmıştır. 1925 ve 1927 yılları arasında Kadınlar Birliği’nin basında da var olabilmesi için Kadın Yolu adlı bir dergi de yayınlanmıştır.

1935 yılında amaçlarını gerçekleştirdikleri düşüncesiyle kendi kendini fesih kararı alan dernek, daha sonra kadın haklarının kazanılması kadar korunmasının da önemli olduğunu düşünerek 13 Nisan 1949 tarihinde yeniden kurulma kararı almış, 1954 yılında ise “Kamu Yararına Çalışan Dernek” statüsüne getirilmiştir.

Kadınların Siyasi Haklarını Elde Etme Yolculuğu

Kadınlara siyasi haklar verilmesi konusu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ilk kez 1923’te milletvekili seçimi ile ilgili kanun tartışılırken açıldı. Bazı milletvekilleri kadınların da vatandaş olduklarını ve bu sebeple bir vatandaşlık hakkı olan seçme ve seçilme hakkına sahip olması gerektiğini savunurken çoğunluk bunun tam tersi fikrindeydi. Dolayısıyla bu öneri reddedildi ve kadınlar 1923, 1927 ve 1931 seçimlerine katılamadılar. 

3 Mart 1924 tarihinde Tevhid-i Tedrisat kanunu sayesinde modern, laik ve karma bir eğitim sistemiyle hem erkek hem de kız çocuklarının eşit eğitim alma hakkı sağlanmış oldu. 

4 Ekim 1926’da Türk Medeni Kanunu ile çok eşli evliliklere son verilmiştir ve kadınlar yeni haklara kavuşmuştur.

1930 yılında kadınlar belediye seçimlerine katılma hakkına sahip olmuşlardır.

1933 yılında Köy Yasası’nın 20. ve 25. maddeleri değiştirilerek köy muhtarlığı ve ihtiyar heyetine seçme ve seçilme hakkı elde etmişlerdir. 

1924 Anayasasının 10. ve 11. maddelerinde değişiklikler yapılarak 5 Aralık 1934 tarihinde kadınlara genel seçimlerde seçme ve seçilme hakkı verilmiştir. 

Türk kadını ilk kez 1935 yılında oy kullanabilmiş ve seçim sonunda on sekiz kadın milletvekili meclise girme hakkını elde etmiştir. 

Türkiye 1985 yılında Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ni (CEDAW) imzalamıştır ve 19 Ocak 1986’da yürürlüğe girmiştir. Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi (CEDAW) Komitesine sunmak zorundadırlar. Türkiye bu zorunluluk kapsamında raporlarını 1990, 1997, 2005 ve son olarak da 2008 yıllarında CEDAW Komitesi’ne sunmuş ve savunmuştur. Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini onaylayan ülkemizde, kadın politikaları geliştirmek amacıyla ulusal mekanizma olarak 1990 yılında Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (KSGM) kurulmuştur Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ne ilişkin olarak hazırlanan İhtiyari Protokol Türkiye tarafından 30 Temmuz 2002 tarihinde onaylanmış ve 29 Ocak 2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir. İmzalanan İhtiyari Protokol ile taraf devletlerin CEDAW Sözleşmesi’ni ihlal etmeleri durumunda, kişilere ve gruplara CEDAW Komitesi’ne başvuru hakkı tanınmaktadır. Protokol ile ayrıca uygulamaları denetlemek üzere Komiteye yapılacak şikayetleri kabul etme ve inceleme yetkisi verilmektedir. (Gökçimen,2008:32-35).

Kadın-Erkek Eşitliğini Destekleyen Yasal Gelişmeler

Anayasa’nın 10. maddesine “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” ilkesi eklenmiş ve kadın-erkek eşitliğine dair bir adım daha atılmıştır. Ayrıca anayasanın 41. maddesine “Aile Türk toplumunun temelidir” ifadesinden sonra “ve eşler arasında eşitliğe dayanır.” cümlesi eklenerek kadınların sosyal hayattaki yeri sağlamlaştırılmıştır.

1 Ocak 2002 tarihinde Türk Medeni Kanunu’nda bazı değişiklikler yapılarak hem kadın-erkek eşitliğine bir adım daha yaklaşılmış hem de kadınların sosyal, iktisadi ve siyasi hayatta yerlerinin belirginleşmesini sağlamıştır. Yapılan değişikliklerden bazıları şunlardır;

“Aile reisi kocadır” hükmü değiştirilerek “evlilik birliğini eşler beraber yönetirler” hükmü getirilmiştir.

Eski Kanun’da evlilik birliğini temsil hakkı, bazı haller dışında kocaya ait iken, yeni Türk Medeni Kanunu’nda evlilik birliğinin temsili eşlerin her ikisine verilmiştir.

Yeni Medeni Kanun’da eşlerden birinin meslek ve iş seçiminde diğerinin iznini almak zorunda olmadığı hükmü getirilmiştir. Bu düzenlemeyle eşler mesleklerini diğer eşten izin almadan sürdürebileceklerdir.

 Yeni Kanun mirasın taksiminde, tereke malları arasında yer alan ve ekonomik bütünlüğü bozulmaması gereken tarımsal taşınmazların hangi mirasçıya özgüleneceği konusunda erkek çocuklara kızlara nazaran öncelik tanıyan eski hükme yer vermemiştir.

Eski Medeni Kanun’a göre diğer rejimlerden biri seçilmemişse geçerli olan kanuni mal rejimi “mal ayrılığı” iken, yeni Kanun’da “edinilmiş mallara katılma rejimi” getirilmiştir. Her eşin kendi adına kayıtlı mallara sahip olması esasına dayanan mal ayrılığı rejimi yerine, yeni mal rejimine göre evlilik birliğinin kurulmasından sonra her eşin karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerlerini (edinilmiş mallar) evliliğin sona ermesi ile eşler eşit olarak paylaşır. Kişisel mallar ve miras yoluyla intikal eden mallar ise paylaşıma girmez.

Eski Medeni Kanun’a göre evin ve çocukların geçimi kocaya ait iken, yeni Medeni Kanun’da, “Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıklarıyla birlikte katılırlar.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.

TBMM’de Temsil

Türkiye Cumhuriyeti’nde kadınlar ilk dört dönem seçimlere katılamamışlardır. Beşinci dönemden itibaren kadın milletvekillerinin toplam milletvekillerine oranı sırasıyla şöyledir: %4.5, %3.7, %3.5, %2, %0.6, %0.7, %1.3, %0.7, %1.8, %1.1, %1.3, %0.9, %3, %1.3, %1.8, %2.4, %4, %4.4, %9.1. Türkiye’de kadınların parlamentoda bulunma oranları ortalama olarak %2.5’tir. Oranların düşüklüğü Türkiye’de kadınların siyasetin içinde yeterince bulunamadıklarının bir göstergesidir. Bu rakamlardan anlaşılacağı üzere kadınlara da erkeklere verilen siyasi haklar verilmiş olmasına rağmen toplumsal, kültürel, ekonomik birçok sebepten dolayı kadın ve erkek aynı imkana sahip olamıyor. Bu durum da demokrasinin olması gerektiği gibi uygulanamadığının bir kanıtıdır.

Sonuç

Demokrasi ve eşitliğin sağlanması için en baştan beri savaşan kadınlar sonunda evlerinden ve onlara dayatılan toplumsal rollerinden çıkıp seslerini duyurabilmeye başlamışlardır. Fakat bu sadece bir başlangıçtır çünkü hala daha istenilen boyutta ilerleme kaydedilmemiştir.  1935’ten 2009’a kadar 9174 erkek vekile karşın, 236 kadın vekil meclise girebilmiş. Yani Cumhuriyet tarihi boyunca meclisin sadece %2,6’sını kadınlar oluşturmuştur (Sancar& Üşür, 2008:217-220). Bu durum da kadınların siyasi haklarını etkili bir biçimde kullanamadığının önemli bir kanıtıdır. Fakat burada karşılıklı bir sorun olduğunu bilmeliyiz. Bu konuda kadınların önüne çıkarılan birçok engel onların siyasetten uzak kalmasına sebep oluyor. Dolayısıyla toplumsal değerlerin de değiştirilmesi gündeme getirilmesi gereken bir konu. Uğruna savaşılan bu siyasi haklar sayesinde etkili ve demokratik bir toplum oluşturulabilir. Gerçek eşitliğin ve demokrasinin sağlanabilmesi için kadınların da erkeklerin de hem sosyal hem ekonomik hem de siyasi hayatta var olabilmesi ve seslerini duyurabilmeleri gerekmektedir. 

Zeynep Akyüz tarafından The FEAS Journal adına hazırlanmıştır.


KAYNAKÇA

Baykan, A.& Baskett, B. (1999) Nezihe Muhittin ve Türk kadını 1931, s.65.

Gökçimen, S. (2008) Ülkemizde Kadınların Siyasal Hayata Katılım Mücadelesi, s.32-35

Kaçar, A. (2020) Kadınlar Halk Fırkasından Türk Kadınlar Birliğine Kadın Hareketi ve Basına Yansıması (1923-1935), s.54.

Muhiddin, N. (1927) “Muvaffak Olduğumuz İşler”, Türk Kadın Yolu, No: 29, s.3.

Sancar-Üşür, S. (2008) Siyasal Yaşam ve Kadınlara Destek Politikaları. Ankara: T.C.Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, s. 217-220.

Şahin, M.& Şahin, C. (2013) Osmanlı Son Dönemi ile Milli Mücadele Yıllarında Türk Kadınının Sosyal, Siyasî ve Askerî Faaliyetleri, s. 64

Toprak, Z. (1988) Tarih ve Toplum Dergisi

Share this article
Shareable URL
Prev Post

SREBRENİTSA SOYKIRIMI

Next Post

HAK VE ÖZGÜRLÜKLER HAREKETİ (HÖH) VE TÜRKİYE İLİŞKİLERİ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Read next

KATALONYA KRİZİ

Günümüzde farklı dil ve kültürlere sahip bölgesel toplulukların çıkarları ve sosyal kimlik arayışı, merkezi…

ANNELİK CEZASI NEDİR?

Bu analizde Annelik Cezası (Motherhood Penalty) işlenecektir. Yapılan araştırmalara göre iş hayatında kadınların…