KÜRESEL SU KRİZİ

Kurallar: Oteller, yıkama ve temizlik servisleri, sulama faaliyetleri, turizm sektöründeki su kullanımları ve şebekelere bağlı hanelerdeki musluk suyu dağıtımı durdurulmuştur. Yalnızca yaşamsal faaliyetlerin yerine getirilebilmesi için kullanılabilecek su, su istasyonlarından temin edilebilir. Suyun temini ancak su karnesi ile yapılabilir. Bir hanenin günlük su tüketimi 87 litreyi aşamaz. Bir bireyin su istasyonlarından temin edebileceği maksimum su miktarı 25 litredir. Bu limitleri aştığı tespit edilen bireylerin suya erişimi askıya alınabilir, bu kuralları ihlal eden her bireye para cezası uygulanır. Bu süreç kullanılabilir su kaynaklarının yeterli seviyeye ulaşmasına dek sürecektir.

Bir sabah uyanıp televizyondaki haberlerden ya da cep telefonunuzdaki sosyal medya uygulamalarından hayatınızdaki en değerli şeyin kullanımına dair getirilen kısıtlamaları öğrendiğinizi düşünün. Normal koşullar altında bir insanın 3 ila 5 gün susuz kalabileceği gerçeği ve bundan çok kısa bir süre önce suya ne kadar kolay ulaştığınız düşünüldüğünde bu haber sizi oldukça sarsmış olmalı. Halbuki bu haberi bir sabah ansızın almadınız. Bunu doğa size halihazırda çeşitli yollarla her gün farklı şekillerde dile getiriyordu. Broşürlerini dağıtan kişilerden kaçtığınız sivil toplum örgütleri, işlevsiz ve saçma bulduğunuz Birleşmiş Milletler, “How dare you?” deyişine, dış görünüşüne ve tavırlarına odaklanıp söylediklerinin ana fikrini göz ardı etmeyi tercih ettiğiniz Greta Thunberg ve dahası size bunları doğrudan ya da dolaylı olarak anlatmaya çalışmıştı. 2020 senesinde halihazırda ne yaşıyor olursak olalım, su kaynaklarımızı her gün amansızca ve geri döndürülemez biçimde kullandığımız aşikar. Musluklarımızdan akan suyun sonsuza dek akmayacağını hesaba katarak geçmişte bu konuda neler yaptığımıza, gelecekte ne yapmamız gerektiğine bir bakalım ve kendimize soralım: “En değerli kaynağına sahip olamayan bir dünyayı nasıl inşa ettik?”[1]

Dünya üzerindeki her topluluk ve ekosistem için sanitasyon, hijyen ve hayatta kalabilmek önemli ölçüde suya bağlıdır. Ancak Mavi Gezegendeki suyumuz tükeniyor. Dünyanın su sistemleri çok büyük bir tehditle karşı karşıya. Artan kirlilik tatlı su ve kıyı su ekosistemlerini bozuyor. İklim değişikliği yağış modellerini değiştiriyor, buzul erimesini hızlandırıyor, sel ve kuraklığı artırıyor. Şu anda su kıtlığı olan bölgelerde bir milyardan fazla insan yaşıyor ve 2025 yılına kadar 3,5 milyar insan su kıtlığı yaşayabilir.[2]

Harita 1a: Küresel fiziksel ve ekonomik su kıtlığı. Kaynak: Birleşmiş Milletler Dünya Su Gelişimi Raporu 4, Dünya Su Değerlendirme Programı, Mart 2012

İnsanlar tarih boyunca sudan yararlanmanın yollarını aramışlardır. Tarıma başlanması[3] ile suya olan ihtiyaç daha da arttı ve bu nedenle ilk olarak nehir yataklarının taşması ve geri çekilmesi  ile oluşan alüvyon açısından zengin yerlerde bitki yetiştirildi. Bunun için de ilk uygarlıklar nehir kenarlarında kuruldu. Aztekler, Mısırlılar, Mezopotamya uygarlıklarının hemen hepsi belli oranda tarımla ilgileniyordu. New York, Şikago, Mississipi yerleşimleri medeniyetin gelişmesine olanak sağlayacak şekilde nehirlere yakın konumdaydılar. Zamanla insanların ihtiyaçları, istekleri, bilinç ve bilinçsizlikleri doğrultusunda bu şehirler suyu ihtiyaçtan ziyade kendi istekleri doğrultusunda kullanmaya başladılar. Tarih çizgisinde yaşanan birçok olay diğer pek çok olayın nedeni ve sonucu olduğu gibi suyun kullanım şekli de aniden değişmedi. Örneğin 1500’lerin başında Aztekler yerleşimlerini Texcoco Gölü etrafında kurdular. 1600’lerde İspanyollar Azteklerin yerleşimini istilaya uğrattıklarında gördükleri şey onları şaşkına çevirdi.

Bu göl günümüzde Meksiko[4] şehrinin bulunduğu noktada ve haritada görünen halinden eser kalmamış durumda. Geçmişte dört haneli nüfusa sahip bu şehir günümüzde 20 milyondan[5] fazla kişiye ev sahipliği yapıyor. Bu kadar insanın barınabilmesi için göl kurutulmuş ve üzerine bir şehir inşa edilmiş. New York’tan daha fazla nüfusa sahip ve bir yılda Londra’nın yıllık yağış miktarından daha fazlasını alan bu şehir günümüzde sağlam olmayan bir altyapı sisteminden ve sellerden muzdarip. Çünkü varolan doğal bir yapı suni bir yapıya dönüştürülmüş durumda ve doğal süreci kaldıramıyor. Dünyadaki pek çok diğer şehir gibi.

Dünyadaki su, dünyadan başka hiçbir yere gitmez. Buharlaşır, donar ancak asla dünyayı terk etmez. Ancak bu, kullanabileceğimiz milyonlarca galon suyumuz olduğu anlamına gelmiyor. Dünyada 326 milyon trilyon galon[6] su var. Ancak bu suyun %98’i insan tüketimine uygun değil. Erişebildiğimiz kullanılabilir temiz su kaynağımız dünya üzerindeki tüm suyun %1’ini oluşturuyor. Bu istatistik bizi şunu düşünmeye itmeli: Sahip olduğumuz suyu korumak için ne yapıyoruz?

Şema 1a: Dünya üzerindeki su rezervlerinin konumu.

2010 yılında Cape Town’da su tüketimini azaltmaya yönelik tedbirler yetersiz kalınca yöneticiler, yapılan hesaplamalara göre suyun tükeneceği gün olarak 22 Nisan’ı “Sıfır Günü” (Day Zero) ilan ettiler. Sıfır günü yazının başında okuduğunuz kuralların uygulandığı, suya erişimin kısıtlandığı ve karneye bağlandığı, her daim musluğunuzdan akan suya erişemeyip metrelerce öteden evinize su taşımanızı gerektiren bir gün. Cape Town’da alınan bu kararın ardından dünyada “su stresi”[7] gündeme oturdu. 2040 yılına kadar 33 ülkenin su stresi yaşayacağı tahmin ediliyor.[8] Bu durum en başta bahsi geçen kuralların geçerli olup sıfır günü ilan edebileceğimiz anlamına geliyor. Türkiye bu verilerde riskli ülkeler arasında. (bkz. Şema 2a) 2015 yılında 1.422 metreküp olarak hesaplanan kişi başına düşen su miktarı, 2017 yılı itibariyle, 1.386 metreküp olarak hesaplanmaktadır.[9]

Şema 2a: Türkiye’de su durumu.

Bunca olumsuz verinin ardından şu da belirtilmelidir ki 2010 yılında Cape Town’da alınan sıfır günü kararı, şehir sakinlerinin durumun ciddiyetinin farkına vararak bilinçlenmesini sağladı. Bu doğrultuda sıfır gününün ilan edileceğinin duyurulduğu andan itibaren şehir sakinleri suyu tasarruflu kullanmaya başladı ve şehrin su kullanımı üç ay içerisinde %47 oranında azaldı. Bu sayede sıfır günü defalarca kez ertelendi ve en sonunda askıya alındı. 2020 yılında henüz herhangi bir sıfır günü yaşamış değiller.

Yaşadığımız coğrafyaya ve dünyaya baktığımızda sıfır gününü askıya almamız imkansız değil. Altyapı yenilenmesi ile yağmur suyunu korumak, atık suyu arıtmak, tarımda su kullanımını bilinçli bir şekilde gerçekleştirmek[10], kullanılan kıyafetlerin ve tüketilen yiyeceklerin tüm üretim aşamalarında su tüketimini azaltmak[11], dünyanın birçok yerinde yapılanın aksine her zaman yeterince su bulunacakmış gibi davranmak, suyu fiyatlandırmak yerine herkesin ulaşabileceği, temel insani ihtiyacın[12] korunabildiği şekilde erişime açıp fiyatlandırmak ve su bitmeden değerini anlamak tam olarak bizim elimizde. Eğer bu yazıyı bu noktaya kadar okuduysanız tam olarak sizin elinizde.


[1] Betsy Otto, Dünya Kaynakları Enstitüsü Küresel Su Programı Direktörü.

[2] https://www.wri.org/our-work/topics/water Erişim tarihi: 3 Mayıs 2020.

[3] Y.N. Pek çok kaynakta tarıma başlanması “tarımın bulunması” olarak yazılır ancak aslında tarım bulunmamıştır. İlk olarak tarıma başlayan insanlar halihazırda bitkilerle iç içeydi ve bitkileri zaten tanıyorlardı. Bitkilerin büyüme ve gelişme süreçlerini gözlemleyerek bunu kendi yollarıyla ilerletip ihtiyaçları olanı elde etmeye yönelik tarım yapmaya başladılar.

[4] Meksika’nın başkenti.

[5] https://worldpopulationreview.com/world-cities/mexico-city-population/ Erişim tarihi: 3 Mayıs 2020.

[6] https://www.usgs.gov/special-topic/water-science-school/science/how-much-water-there-earth?qt-science_center_objects=0#qt-science_center_objects Erişim tarihi: 2 Mayıs 2020.

[7] Y.N. “Su stresi” burada su kıtlığı ve su riski anlamlarında kullanılmıştır. BM, Avrupa Çevre Ajansı ve Dünya Kaynakları Enstitüsü “su stresi” kavramını daha sık kullandığı için bu kavram tercih edilmiştir.

[8] http://www.unesco.org/new/fileadmin/MULTIMEDIA/HQ/SC/pdf/wwap_A3_Relative_water_stress_index.pdf Erişim tarihi: 2 Mayıs 2020.

[9] TSKB Ekonomik Araştırmalar, Can Hakyemez Falkenmark Göstergesi Sınıfları.

[10] Çok su isteyen bitkilerin yetiştirildiği konumların değiştirilmesinden sulama yöntemlerinin değiştirilmesine kadar pek çok çözüm bireysel ve yönetim çapında değiştirilebilir.

[11] http://www.fao.org/aquastat/en/overview/methodology/water-use Erişim tarihi: 1 Mayıs 2020.

[12] Y.N. 2010 yılında Birleşmiş Milletler suya erişim ve hijyeni bir insani hak olarak belirledi. Kararın alındığı önerge: https://undocs.org/en/A/RES/64/292 Erişim tarihi: 3 Mayıs 2020.

Share this article
Shareable URL
Prev Post

BM ÜZERİNE REFORM ÖNERİLERİ

Next Post

PETROL FİYATLARINA NE OLDU?

Comments 1
  1. keyifli dili sayesinde alelade bir araştırmanın çok ötesinde olmuş, teşekkür ediyor ve tebrik ediyorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Read next