27 Eylül’de başlayan şiddetli çatışmaları askeri üstünlükle sürdüren Azerbaycan, kısa sürede Fuzuli, Cebrayil ve Zengilan ile Kubatlı’nın büyük bir kısmını kontrol altına aldı. 8 Kasım’a gelindiğinde Azerbaycan ordusunun, işgal altındaki yedi rayonun dışında, Dağlık Karabağ Özek Bölgesi içinde yer alan Şuşa kentine girmesi ve ilerleyişini sürdürerek kısa sürede 20 kilometre ötede yer alan Hankendi’ne yaklaşması Rusya ve Ermenistan’ı harekete geçirdi. Şuşa, Azerbaycan’ın kadim kültür başkenti olarak bilinmesinin yanında, stratejik olarak da çok önemli bir konumda yer almaktaydı. Azerbaycan askerleri, bu dağlık noktadan Ermeni kuvvetlerini daha kolay hedef alabilir ve başkente karşı etkili bir savaş verebilirdi. (Anadolu Agency, 2020)
Rusya Federasyonu Azerbaycan ordusunun hızlı ilerleyişi karışında kayıtsız kalmış gibi görünse de Güney Kafkasya’da dengelerin onun ağırlığı olmadan değişeceğini düşünmek neredeyse imkansızdır. Zira ortada Rusya Federasyonu’nun Ermenistan ile yapmış olduğu bir toprak bütünlüğü anlaşması ve Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nde bu devlete vermiş olduğu güvenlik taahhütleri gerçeği vardır. (British Broadcasting Corporation [BBC], 2020). Hepsinden öte, Güney Kafkasya bölgesi Rusya Federasyonu’nun güvenliği ve ekonomisi için kritik öneme sahiptir ve burada süregelecek herhangi bir sıcak çatışma ya da sınır değişikliği onu çok derinden etkileyecektir. Tüm bu sebeplerin ve eklenebilecek diğer pek çok faktörün etkisiyle, Rusya 9 Kasım tarihinde, savaş kritik bir noktaya sürüklendiği bir anda sürece dahil olup bu savaşa son verilmesi için ara bulucu rolünü üstlendi. Neticede, 9 Kasım tarihinde Moskova’da imzalanan ateşkes antlaşmasıyla tüm askeri faaliyetlerin 10 Kasım itibariyle durdurulmasına karar verildi ve böylece diplomatik süreç başlamış oldu. Azerbaycan ordusunun hızlı ilerleyişi sonucu imzalanan ateşkes metni, sadece taraflar için değil, tüm bölge ülkeleri için Güney Kafkasya’daki sınırları ve güç dengelerini değiştiriyor olması bakımından kritik öneme sahiptir ve dikkatle incelenmesi gerekmektedir.
Ateşkes maddeleri, zayıflayan ordusunun baskısıyla bu antlaşmaya imza atan, savaşın kaybeden tarafı olarak değerlendirilen Ermenistan tarafından incelendiğinde, Ermenistan’ın sahada yalnızca Azerbaycan’a karşı kaybetmiş olsa da masada Rusya’ya karşı da kaybetmiş olduğu görülür. Bu, Birinci Dağlık Karabağ Savaşı’ndan bu yana askeri harcamalarını artırıp ordusunu reforme eden ve kendine askeri ortaklıklar edinen Azerbaycan’ın aksine etkili askeri, siyasal ve ekonomik adımlar atamayışının ve Paşinyan hükümetinin Batı’yı Rusya’ya karşı bir denge unsuru olarak kullanmayı amaçlayan başarısız denge siyasetinin doğal bir sonucu olarak görülebilir.
10 Kasım Ateşkes Antlaşması’na göre Ermenistan savaş öncesinde kontrolü altında bulunan Fuzuli, Cebrayil, Zengilan ve Kubatlı’yı kaybetmekle kalmadı, ayrıca sırasıyla 15 Kasım’da Kelbecer, 20 Kasım’da Ağdam ve 1 Ocak’ta Laçin bölgelerini Azerbaycan’a bırakmak zorunda kaldı. Ayrıca Azerbaycan’a bağlı Laçin’de bulunan ve Ermenistan ile Dağlık Karabağ Özel Bölgesi arasında bağlantıyı sağlayacak Laçin Koridoru’nun tamamen Rusya tarafından kontrol edileceği noktasında anlaşıldı. Böylece özerk bölge Azerbaycan toprakları içinde izole olmamış olacak ancak bunun Ermenistan açısından bir kazanım olduğu şüphelidir. Zira Hankendi’ni Erivan’a bağlayacak, yaklaşık beş kilometre derinliğinde bu önemli yolun kontrolünün Rusya’da olması, Ermenistan açısından Dağlık Karabağ ile yalnızca Rusya vasıtasıyla etkileşim sağlanabileceği anlamına gelir ki bu da Erivan’ın Moskova’ya bağımlılığını artıran bir başka noktadır.
Savaşta büyük bir galibiyet elde eden Azerbaycan’ın hiç şüphesiz önemli kazanımları var ancak dezavantajlı olduğu noktaların bulunmadığını söylemek hiç de gerçekçi olmayacaktır. Azerbaycan, Birinci Karabağ Savaşı’ndan sonra, 1994 yılında yapılan ateşkes neticesinde kaybettiği yedi vilayetini de geri aldı. Ayrıca Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi içinde de tüm bölgenin %25’ine denk gelen önemli bir yol kat etti. Ağdam, Kelbecer ve Laçin’in savaşsız, diplomatik kanallarla alınması ise son derece önemlidir. Ağdam bölgesi alınarak Azerbaycan tüm Karabağ’a doğudan bir giriş kapısı elde etmiş olur. Yaklaşık 30 yıldır topraklarına dönemeyen, mülteci durumuna düşmüş Azerbaycanlıların belirsizlik içindeki durumuna bir son verilecek olması ve Karabağ’a geri dönebilecek olmaları da toplum gözünde kazanılmış önemli bir başarı olarak değerlendirilebilir.
Azerbaycan ordusunun sahadaki ilerleyişinin diplomasi masasına yansımalarından biri de 9 Kasım Ateşkes Antlaşması’nın altıncı ve dokuzuncu maddelerinde yer verilen, Nahçıvan ile Azerbaycan arasında, Ermenistan üzerinden geçecek bir iletişim koridorunun açılacak olmasıyla ilgili kısımdır. (Stratejik Düşünce Enstitüsü, 2020)
Burada Azerbaycan açısından pürüzlü nokta, bu yolun Rusya Federal Güvenlik Servisi’nin kontrolü altında bulunacak olmasıdır. Savaşın başından beri, sahada ve masada Azerbaycan’ın yanında olduğunu sıklıkla dile getiren Türkiye de burada bir seçenek olabilecekken, Laçin koridorunda da Nahçivan Koridoru’nda da Rusya’nın denetleyici güç olduğu görülüyor. Kimileri tarafından basit bir kayıp olarak değerlendirebilecek olsa da Nahçivan Koridoru’nun Türkiye ve Batı için ne kadar önemli bir ulaşım hattı olduğu göz önünde bulundurulduğunda, buranın anahtarının Rusya’da olmasının bir tesadüf olmadığı anlaşılır. Zira, Avrupa-Türkiye-Nahçıvan-Bakü uzantılı bir yol Asya’ya açılım için çok önemlidir ve on yıllardır istenen bir projedir. (BBC, 2020)
Aslında tüm süreç ve ardından imzalanan anlaşmalar incelendiğinde, Vladimir Putin ne kadar atılan her adımdan AGİT Minsk Grubu’nun titizlikle haberdar edildiğini söylese de, Batı’nın ve Türkiye’nin Rusya tarafından süreçten soyutlamak istendiği rahatlıkla görülebilir. Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi içerisinde yer alıp Azerbaycan’ın kontrolü dışında kalacak toprakların statüsüyle ilgili bir belirsizlik olmakla birlikte, ateşkes antlaşmasını takiben bu bölgelerin sınır hatları ve Laçin koridoru boyunca iki bine yakın asker ve yeterli askeri araçlardan oluşan Rus Barış Gücü konuşlandı. Böylece Sovyetler Birliği döneminden bu yana Rus askerleri bölgeye ilk defa ayak basmış ve bölgede tam kontrol sağlamış oldu.
Türkiye, 10 Aralık Ateşkes Antlaşması sonucu bölgenin geleceğini planlamada istediğini elde edememiş ve Türk askerleri barış gücünde yer alamamış olsa da, 30 Ocak 2021’de Ağdam’da açılan Türk-Rus Ortak Gözetleme Merkezi’nde kendine yer bulmuştur. Aslında, Rusya açısından bakıldığında bu ortak görev, hem Türkiye ile ilişkilerde pozitif bir adım, hem de Güney Kafkasya’da tek taraflı hamlelerine gelen eleştirilere karşı bir bahane olarak kullanışlıdır. Türkiye için ise, bölgede olabildiği kadar aktif olması ve iç siyasette prestij kazandırması bakımından önemlidir. Nihayetinde, Türkiye Güney Kafkasya’da Rusya kadar etki sahibi bir ülke değildir ve bu iki aktörün kazançlarını da bu gerçek göz önüne alınarak değerlendirmek gerekir. Türkiye’nin bölgede Birinci Karabağ Savaşı dönemine kıyasla çok daha etkili bir devlet olduğu ve Azerbaycan ile ilişkilerini bir stratejik ortaklık düzeyine çıkararak bunu pekiştirdiği açıktır.
10 Kasım Ateşkes Antlaşması’nın imzalanması Ermenistan’da büyük protestoları tetikledi, hatta parlamento binasını ele geçiren öfkeli göstericiler Başbakan Nicol Paşinyan’ı vatan hainliğiyle suçladılar. Başbakan ise durumun onu antlaşmayı imzalamaya nasıl ittiğini açıklamaya çalışıyordu ancak ana resime bakıldığında tüm bunlar zaten öngörülebilir gelişmelerdi. 2018 yılında, sıklıkla Kadife Devrim olarak anılan geniş çaplı sokak gösterilerle iktidara gelen Paşinyan, Ermenistan’ın Rusya ile “bağımlılık” temelinde ilişkilerini değiştirmek isteyen ve bunun yolunun Ermenistan’ın Batı ile ilişkilerini geliştirmesinden geçtiğini düşünen bir liderdi. Bu noktada, kendine kuzey komşusu Gürcistan’ı örnek alıyordu denebilir. Ancak başarısız politikalarına, Gürcistan’da 2008’de ne olduğunu iyi analiz edememiş olması gerçeği eklenince durum onu Rusya ile karşı karşıya getirdi. Gürcistan ve Ukrayna gibi eski Sovyet ülkeleriyle NATO ile entegrasyon bağlamında sorunlar yaşayan Rusya’nın tepkilerinin ne kadar sert olabileceği görülmüş bir gerçekti. Nihayetinde, söylenebilir ki Rusya henüz Ermenistan ilk toprak kaybetmeye başladığında bile tüm bunların sonunda Paşinyan karşıtı gösterilerin olacağını ve bu gösterilerin kendi lehine doğuracağı sonuçları öngörebiliyordu. Ateşkesten sonraki iki aylık süre içinde Rus Barış Gücü kendine yüklenen misyonu, yani insani yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması, mayın temizliği, inşaat malzemelerinin taşınması ve 48 bin kişinin Ermenistan’dan Dağlık Karabağ’a geri döndürülmesi gibi hususları yerine getirdi.
Azerbaycan ve Ermenistan liderleri, 11 Ocak tarihinde Moskova’da, imzalanan ateşkes antlaşmasından yaklaşık iki ay sonra Rus lider Vladimir Putin ile bir araya geldiler. Yaklaşık dört saat süren toplantının ardından bir ortak bildiri imzalandı. Bu görüşmeler, yeni sınırlar çizilmesi ve güç dengelerinin değişmesinden çok, daha önce karar verilen hususların kesinleştirilmesi ve etkili uygulanmasıyla ilgili oldu.
11 Ocak antlaşmasının öne çıkan noktalarından biri, üç ülkenin başbakan yardımcılarının liderliğinde oluşturulacak bir çalışma grubunun kurulacak olmasıydı. Uzmanlar eşliğinde çalışacak olan bu grup, Dağlık Karabağ’ın fiziki, kültürel ve insani bakımdan yeniden yapılanması için projeler üretecek ve bu projeler 1 Mart itibariyle tarafların liderlerinin onaylarına sunulacak. (Deutsche Welle Türkçe, 2021)
Bölgenin yeniden yapılanmasının yanı sıra Moskova’nın üzerinde durduğu önemli konulardan biri de II. Dağlık Karabağ savaşı sonrası Güney Kafkasya’dan geçmesi planlanan yeni ulaşım hatları ve koridorlardı. Bu noktada, klasik bir kara devleti olan Rusya’nın potansiyel çatışma bölgeleriyle kendi toprakları arasında tampon bölgeler oluşturma isteğine ek olarak farklı coğrafyalara kara çıkışı elde etme isteği göze çarpıyor. İnşa edilmesi planlanan yeni ulaşım hatlarının hem bölge ülkeleri hem de küresel anlamda önemli etkileri olacaktır. Rusya, bu yollar sayesinde uzun zamandır istediği gibi Derbend üzerinden Ermenistan’a ve İran dolayıyla Ortadoğu’ya kara çıkışı sağlayabilecek. Böylece, Ermenistan’a ulaşım için daha önce kullandığı Gürcistan dolayını ortadan kaldırmış ve bu ülkeyle süregelen sorunların da bir sonucu olarak Gürcistan’ın bölgedeki stratejik önemini azaltmış olacaktır. Ayrıca, Ermenistan’ın yeni düzende ancak Laçin koridoru vasıtasıyla ulaşım sağlayabileceği Dağlık Karabağ Bölgesi’ne lojistik sağlaması zor olacağından, bu yollar sayesinde Rusya gerekli lojistiği kolaylıkla sağlayabilecek. Türkiye ve Azerbaycan açısından bakıldığında, daha önce Gürcistan ya da İran dolayıyla bağlantı kuran bu iki ülkenin artık yeni Nahçivan yolu vasıtasıyla daha kısa yoldan ulaşım sağlayabileceği görülüyor. Bu ise, dolaylı ulaşımdan yüksek karlar elde eden İran’ı ekonomik ve politik anlamda yıpratacaktır. Son olarak, bu yolların kontrolünde en etkili devlet olarak Rusya Federasyonu’nun bir kolu Güney Kafkasya’dan geçen Çin’in Bir Kuşak Bir Yol projesine dolaylı yoldan ortak olacağını not etmek gerekir. (GZT, 2021)
KAYNAKÇA
“Shusha, more than just a city for Azerbaijanis”, AA, https://www.aa.com.tr/en/azerbaijan-front-line/shusha-more-than-just-a-city-for-azerbaijanis/2036511 (Erişim Tarihi: 22 Şubat 2021)
“Armenia, Azerbaijan and Russia sign Nagorno-Karabakh peace deal”, BBC News, https://www.bbc.com/news/world-europe-54882564 (Erişim Tarihi: 22 Şubat 2021)
“Azerbaycan-Ermenistan Anlaşmasının Tam Metni”, Stratejik Düşünce Enstitüsü, https://www.sde.org.tr/asya/azerbaycan-ermenistan-anlasmasinin-tam-metni-haberi-20029
(Erişim Tarihi: 23 Şubat 2021)
“Dağlık Karabağ: Aliyev ve Paşinyan, ateşkes sonrası ilk kez bir araya geldi”, BBC News, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-55614394 (Erişim Tarihi: 24 Şubat 2021)
“Dağlık Karabağ’ın yeniden imarı için anlaşma”, Deutsche Welle, https://www.dw.com/tr/da%C4%9Fl%C4%B1k-karaba%C4%9F%C4%B1n-yeniden imar%C4%B1-i%C3%A7in-anla%C5%9Fma/a-56197591 (Erişim Tarihi: 25 Şubat 2021)
“Rusya’nın aradığı çıkış yolu: Kafkasya’nın jeopolitik önemi”, GZT, https://youtu.be/8kt-moht6YU (Erişim Tarihi: 26 Şubat 2021)