Bürokrasi denildiğinde siyaset ve yönetim akla gelen ilk terimlerdir, bu durum aralarındaki ilişkinin ne kadar kaçınılmaz olduğunun göstergesidir. Max Weber bürokrasiyi bir örgütlenme biçimi olarak dünyaya kazandırmıştır. Weber’e göre sanayileşmeden sonra toplumun idari ihtiyaçlarını karşılamakta eski örgüt yapıları yetersiz kalmıştır. Bu yüzden de liderlerin rolü gittikçe azalmış, yasallık ve sistem önemli hale gelmeye başlamıştır. Bunun sonucu olarak eski örgüt yapılarının yerini bürokrasi adlı yeni bir idari örgütlenme biçimi almıştır (Baransel, 1979:166). Bürokrasi ideal ve rasyonel bir örgüt biçimi olma çabasıdır diyebiliriz. Bürokratik yapı sayesinde kamuya hizmetler tarafsız ve nötr bir biçimde ulaşmaya çalışır. Fakat, siyasal iktidar ise hem bürokraside otorite sahibi olmak hem de kendi politikalarını uygulayacak bürokratları yetiştirmek için nepotist ilişkilere ve kayırma yöntemine başvurmuştur. Siyasal iktidarın bürokrasiyi kontrolü altında tutmak için başvurduğu bu yöntem, bürokrasinin siyasallaşması sorununu beraberinde getirmektedir (İzci & Bozdoğan, 2016:1). Yani siyasallaşma ve demokrasi arasındaki ilişkide siyasallaşmanın demokrasi üzerindeki etkisi oldukça araştırmaya değer ve hassas bir konudur. Bürokraside siyasallaşma ve demokrasi arasında ters bir ilişki olmasına rağmen bürokrasi ve demokrasi arasında bir doğru orantı vardır. Bürokrasinin sağlam ve dayanıklı olması demokrasinin de bir o kadar yıkılmaz ve kalıcı olduğunun net bir kanıtıdır. Türkiye’de de siyasallaşma hem geçmişte hem de güncel olarak üzerinde durulması gereken bir konudur. Bu yüzden ”Bürokratik bir sorun olan siyasallaşmanın demokrasi üzerindeki etkisi nedir?” sorulmaya oldukça değer bir araştırma sorusudur.
Siyaset Bilimi ve Bürokrasi
Siyaset bilimi, siyasal otorite ile ilgili kurumların ve bu kurumların oluşmasında ve işlemesinde rol oynayan davranışların bilimi olarak tanımlanabilir (Kışlalı, 1994: 16). Siyasetin aynı kapıya çıkan birbirinden çok farklı birçok anlamı ve tanımı olsa da kısacası toplumu yönetmek için kullanılan tüm yöntemlerin bilgi formuna gelmiş halidir. Hatta Aristotle’a göre ”İnsan doğasında siyasi bir hayvandır.”; ünlü düşünürün bu sözü de aslında siyasetin hayatımızın her alanında doğal ve kaçınılmaz olarak yer aldığının bir göstergesidir. Fakat siyasetin sahip olduğu bazı problemler vardır. Bunlar siyasetin tarafsızlık ve önyargılarla yüklü olması; akla manipülasyon, şiddet, yıkım, bela gibi kirli ve olumsuz kelimeler getirmesi ve hem insanların hepsinin farklı olmasından hem de kaynakların sınırlı olmasından kaynaklı olarak anlaşmazlıklar ortaya çıkarmasıdır. Siyaset bilimi kendine karşı olan bu nefret söylemlerine ve olumsuzluklara karşı durup ideal bir sistem oluşturup, bu olumsuzlukları yok etmek için sistemleşmeye çalışır.
İkinci olarak, bürokrasi bir devletin yönetim biçimi ne olursa olsun ihtiyaç duyduğu bir örgütlenme biçimidir. Hatta Weber sadece devletlerin değil tüm organizasyonların ve kurumların bürokratik yapıya dayandığını ileri sürer. Bürokrasi rasyonelleşmeyi beraberinde getirdiği için özellikle uzun vadede büyük avantajlar sağlar. Ayrıca bürokrasinin sağladığı bu rasyonelleşme aynı zamanda bir rehber görevi de yapar. Kısacası herhangi bir ülke içerisindeki idari ve kamu kurumlarının, hukuken sağlıklı biçimde yapılmasına bürokrasi denir. Bu sayede ülke içerisindeki tüm sosyal ve kurumsal işlemler sorunsuz bir şekilde uygulanır.
Toplumda bürokratik sistemin çevresini siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel sistemler oluşturmaktadır. Bu sistemler içinde bürokratik sistemi en fazla etkileme gücü olan şüphesiz siyasal sistemdir (Şaylan, 1986: 32). Öncelikle her bürokratın siyasi bir görüşe eğilimi elbette vardır; ikinci olarak, her insan gibi bürokratlar da çıkarlarını bir kenara bırakamadıkları için çıkarları doğrultusunda siyasetin bürokrasi üzerindeki etkisinden kurtulmaları kolay değildir. Bu durum da siyaset ve bürokrasinin engellenemez bağını ortaya koyar.
Siyasallaşma
Siyasallaşma hem eleştirilen hem de olması beklenen bir durumdur. Siyasetin yürütme kısmı yönetimi oluşturur. Bu kurumlar giderek daha fazla oranlarda kendi alanlarından taşarak genel siyasete karışmaktadırlar (Gökçe&Şahin&Örselli, 2021: 51). Siyasetçilerin asıl amaçları her zaman oy toplamak ve kazanmaktır, böylece güçlerini ellerinde tutmuş olurlar. Türkiye’de idare ve siyaset ilişkisinin yoğun olduğu alanlar, siyasetçilerin yandaşlarını işe sokma veya işte yükseltme ya da görev yerlerini değiştirme konularıyla, il ve ilçeye, kasabaya ve köye götürülecek yatırımlar ve plan-program dışı, mevzuat dışı isteklerdir (Peker ve Aytürk, 2000: 224). Bu sebeplerden olayı da demokrasiye zarar veren siyasallaşmayı engellemek zorlaşır ve aralarındaki bağlantıyı inkâr etmek de imkansızlaşır. Bürokrasinin içinde var olan insanlar siyasi kimlik kazanmamalıdır, fakat maalesef bu profesyonellik sağlanamadığında adaletsizlikler ortaya çıkıyor.
Mevzuatta bulunana 657 numaralı Devlet Memurları Kanunu’nun 7. maddesinde der ki: ” Devlet memurları siyasi partiye üye olamazlar, herhangi bir siyasi parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef tutan bir davranışta bulunamazlar; görevlerini yerine getirirlerken dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep gibi ayırım yapamazlar; hiçbir şekilde siyasi ve ideolojik amaçlı beyanda ve eylemde bulunamazlar ve bu eylemlere katılamazlar. Devlet memurları her durumda Devletin menfaatlerini korumak mecburiyetindedirler. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına ve kanunlarına aykırı olan, memleketin bağımsızlığını ve bütünlüğünü bozan Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliğini tehlikeye düşüren herhangi bir faaliyette bulunamazlar. Aynı nitelikte faaliyet gösteren herhangi bir harekete, gruplaşmaya, teşekküle veya derneğe katılamazlar, bunlara yardım edemezler.”. Bu kanuna rağmen Türkiye’de siyasi gücü ön plana koyarak yapılan atamalar ve kadro değişiklikleri hala daha var. Siyasallaşmanın da birçok olumsuz etkisi olmaktadır. Örneğin ülke yönetiminde istikrarsızlık oluşturmakta ve bu istikrarsızlık hem siyasi hem sosyal hem de kültürel anlamda olumsuzluklar barındırmaktadır. Bir diğer önemli sonucu ise güvensizlik ortamı oluşturmasıdır. Adalete, bilgiye ve güce karşı güvensizlik oluşması da düzenin bozulmasına sebep olabilecek faktörlerdendir.
Sonuç
Ekonomi, kültür, siyaset, coğrafya, nüfus gibi kavramlar toplumu şekillendirdiği gibi elbette yönetim şeklini ve insanları da şekillendirir. Dolayısıyla bürokrasi de bunlardan etkilenir. Fakat önemli olan bu etkilenme seviyesinin profesyonelliği engellemeyecek derecede olabilmesidir. Bürokrasi ve siyaset aralarında hiyerarşik bir güç dengesi olmayan iki kavramdır, birbirleriyle hem iç içe hem de bağımsız olması gereken bir bağlantıları vardır. Özellikle Türkiye gibi ülkelerde siyasallaşma aynı hızla devam ederse demokrasi daha büyük darbeler almaya devam edecektir ve bu adaletsizlik ortamı daha büyük adaletsizlikleri de beraberinde getirecektir.
Zeynep Akyüz tarafından The FEAS Journal adına hazırlanmıştır.
KAYNAKÇA
Baransel, A. (1979). Çağdaş Yönetim Düşüncesinin Evrimi, s.166.
İzci F. ve Bozdoğan S. (2016) Türk Kamu Yönetiminde Bir Problem Olarak Bürokrasi-Siyaset İlişkisi, s.1.
Kışlalı, A. (1994) Siyaset Bilimi, s.16.
Şaylan, G. (1986) Türkiye’de Kapitalizm, Bürokrasi ve Siyasal İdeoloji, Ankara, s.32.
Gökçe G., Örselli E. ve Şahin A. (2021) Türkiye’de Siyasetin Bürokrasi Üzerindeki Etkisi: Siyasallaşma, s.51.
Aytürk N. ve Peker Ö. (2000), Etkili Yönetim Becerileri, s.224.