PANDEMİNİN TÜRKİYE’DEKİ YOKSULLAŞTIRICI ETKİSİ

Özet

Salgın hastalıklar tarih boyunca küresel düzeni değiştirmiştir. Örneğin Veba salgını, feodalizmden kapitalizme geçişi sağlamıştır. 2019 yılında, Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkıp 2020’de dünyanın her yerine yayılan Koranavirüs de siyasal, sosyal ve ekonomik olarak tüm dünyayı etkilemiştir. Fakat henüz yeni bir vaka olduğu için gözle görülebilen en yıkıcı etkisi yoksulluğu derinleştirmesidir. Bu çalışmanın vurgulamak istediği, koronavirüs sürecinin Türkiye’de yoksulluğu nasıl derinleştirdiğini verilerle açıklamaya çalışmaktır.

Anahtar Kelimeler: Gelir eşitsizliği, Koronavirüs, pandemi, Türkiye, yoksulluk.

GİRİŞ

Resmi kayıtlara göre, Aralık 20019’da Çin’in Wuhan şehrinde başlayan Koronavirüs (Covid-19), 11 Mart 2020’de Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından Antarktika haricinde dünyanın her yerine dağıldığı için “pandemi” olarak ilan edilmiştir. Bu virüs öncelikle yarasadan insana bulaşmış, sonra da insandan insana bulaşarak dünyadaki birçok insanının enfekte olmasına ve ölümüne neden olmuştur. Johns Hopkins Üniversitesi verilerine göre, 12 Temmuz 2021’den itibaren dünya genelinde Covid-19’a 185 milyonu aşkın kişi yakalanmış, bunlardan 4 milyonu aşkını vefat etmiştir (BBC Türkçe, 2021).  Önce bölgesel bir salgın olup sonra küresel bir salgın (pandemi) halini alan Koronavirüs, uluslararası sistemi derinden sarsmış ve tüm devletleri acil olarak kalıcı veya geçici önlemler almaya teşvik etmiştir. Böylece ülkelerin ekonomik, sosyal ve siyasi güvenlikleri de tartışılır hale gelmiş; ‘ulus-devlet’ ve ‘küreselleşme’ gibi kavramlar yeniden sorgulanmaya başlanmıştır. Öte yandan, ülkelerarası tedarik zincirinin bozulması sonucu uluslararası ticaretin zayıflaması, halkların yoksullaşması ve işsizliğin artması gibi sonuçları da doğuran Koronavirüs’ten tüm dünya ülkelerinin etkilendiği gibi Türkiye de etkilenmiştir. 

Bu makalenin amacı, Covid-19’un Türkiye üzerindeki yoksullaştırıcı etkilerini geçmiş salgın hastalıkların sosyal, ekonomik ve siyasi sonuçlarını göz önünde bulundurarak tarihsel bir çerçeve içinde incelemek; uluslararası ilişkiler ve politik ekonomi perspektifinden Türkiye’deki Covid-19 sürecini ele almaktır. 

SALGIN HASTALIKLAR VE TOPLUMSAL SÜREÇLERE YANSIMASI

Salgın hastalıklar yaklaşık insanlığın oluşu kadar eskidir. Veba, kolera, çiçek, grip gibi birçok hastalık tarihsel süreçte salgın olarak karşımıza çıkmıştır. Dönem devletlerini etkileyen bu salgınlar; Ortadoğu’dan Anadolu’ya, Anadolu’dan Avrupa’ya kadar etkisini sürdürmüştür. Tarihin en büyük pandemilerinden biri; 541-542 yıllarında Bizans İmparatorluğu’nda ortaya çıkan vebadır. Veba, Bizans orduları aracılığıyla Avrupa’ya yayılarak on binlerce kişiyi öldürmüştür. Fakat vebanın asıl tahribatı 14. yüzyılda gerçekleşerek 25 milyon kişinin (Avrupa’nın 1/3’ü) ölümüne sebep olmuştur. Bu sebeple salgınların yarattığı siyasal, ekonomik ve toplumsal tahribat oldukça fazladır. Örneğin; Afrika ve Amerika’nın sömürgeleşmesinde çiçek, kızamık, salmonella ve sığır vebasının rolü çok büyüktür. Avrupa’da ise vebanın nüfusu azaltıcı etkisinden dolayı serflerin işçilere karşı baskıları artmış, işçiler ağır şartlarda çalıştırılmış ve bundan dolayı köylü ayaklanmaları çıkınca feodalizm çökmeye başlamıştır (Macar& Asal, 2020: 224-225).

Bu süreçten sonra feodalist düzenin yerini kapitalist düzen almıştır. Rönesans, reform gibi toplumsal ve siyasal süreçlerin yanı sıra ‘kara ölüm’ olarak adlandırılan veba da bu sürece geçişi tetiklemiştir. Bu sürecin toplumsal etkilerini inceleyen sosyolog Max Weber’e göre, veba sadece mikrobiyolojinin incelediği bir hastalık değil, aynı zamanda sosyo-kültürel olarak dünya tarihini ve insan davranışlarını şekillendiren bir süreçtir. Liberal ekonomistlerin babası olarak nitelendirilen Adam Smith’e göre ise, toplumsal dönüşümler iç ve dış etmenler olarak incelenir. Dış etmenler salgınlar, savaşlar, afetler gibi süreçler iken; iç etmenler insan psikolojisi ve insanın doğasıdır. Smith’e göre; insanın iç dürtü ve duygularına inmeyen tarih yazıları, cansız ve donuktur. Sonuç olarak esas olan insanın düşünce ve kanaatlerini oluşturan duygusal derinliktir. Bu duygunun da en temel dürtüsü zenginliktir. Fakat A. Smith ne kadar duygusal dürtüleri temel alırsa alsın, salgın gibi negatif unsurların insanlar üzerinde duygusal etkisi aynı olduğundan, dünyada bu duruma maruz kalmayan diğer bölgelere göre tedirgin edici bir etki olarak karşımıza çıkıyor. Kapitalist düzeni eleştiren komünizmin kurucusu Marx’a göre, emeğin değerinin salgın sürecinde artması gerekirken, sermaye açısından, çalışma günlerine odaklanmaksızın, sadece ücretleri salgın öncesindeki durumunda tutmaya yönelik dolaylı bir bahane üretilmiştir. Bununla birlikte Marx, emek aleyhindeki kapitalist sömürünün yalnızca üretim sürecine hizmet ettiğini belirterek kapitalizmi kendiliğinden gelişmiş, vahşi bir çürümenin vebası olarak değerlendirir (Kurşunoğlu, 2020: 142-144).

YOKSULLUK VE TÜRKİYE’DE YOKSULLUK

Dünya tarihinin en eski problemlerinden biri olan yoksulluk, sözlükteki tanımına göre, yeterli düzeyde parası olmayan veya hayatını idame ettirmek için yeterli araç gereci bulunamayan kişileri içeren bir kavramdır. Bununla beraber yoksulluk, ilk defa 1901 yılında S. Raventree’nin yaptığı tanıma göre ‘toplam gelirin, biyolojik varlığın devam etmesi için gerekli olan yiyecek, giyim vb. asgari düzeydeki fiziki ihtiyaçları karşılamaya yetmemesi’ olsa da tam olarak tanımı yapılamamaktadır. Çünkü yoksulluk kavramı asgari yaşam standartlarını, tercih ve beklentileri içeren bir kavramdır ki bu değişkenler bir toplumun siyasal düzenine, ekonomik yapısına ve gelenek, görenek, din gibi kültürel kodlarına göre değişkenlik gösterir. Yoksulluğun bir başka tanımında; beslenme, giyim, barınma ve eğitim gibi maddi kaynakların yanı sıra sosyal ve siyasal değişkenler ile ekonomik göstergeler de ön planda tutulur. Bu kapsamda insan doğasının iki çeşit gereksinimi vardır. Bunlar; açlık, susuzluk gibi biyolojik gereksinimler ve özgürlük, sevgi, saygı gibi sosyal gereksinimlerdir. Yoksulluk türlerine göre üçe ayrılır; ‘mutlak yoksulluk’ta; besinden aldığı kalori, eğitim, giyim gibi en temel gereksinimler esas alınır. Gelir bazında ise günlük 1 Amerikan dolarının (USD) altında geliri bulunanlar mutlak yoksulluk sınırının altında olduğu kabul görür. ‘Göreli yoksulluk’, temel olarak ihtiyaçlarını karşılayabilen fakat genel refah düzeyinin altında kalan insanları içerir. Toplumun hem gelir hem de tüketim düzeyi belirlenerek yoksulluk çizgisi oluşturulur. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) çatısı altında 1997’de ortaya atılan ‘insani yoksulluk’ kavramında ise, temel insan yaşamını sürdürecek olan mal, hizmet, beslenme, eğitim, sağlık, enerji ve iletişim gibi altyapı yoksunluğuna insani boyutuyla dikkat çekilir. Bu yoksulluk İnsani Gelişme Endeksi (İGE) ile ölçülür. Bu yoksulluk ölçümü, 1990 yılında Pakistanlı ekonomist Mahbub ul Haq tarafından geliştirilmiştir ve 1993 yılından beri Birleşmiş Milletler Gelişme Programı tarafından yıllık Gelişme Raporu’nda sunulmaktadır (Arpacıoğlu & Yıldırım, 2011; Altındağ, 2019).

Lorenz Eğrisi, millî gelirin nüfus içinde nasıl dağıldığını gösterir. Bunu, nüfusu %20’şer dilimlere ayırarak açıklar. Gelir eşitsizliğinin ve yoksulluğun belirlendiği bir diğer ölçüm aracı ise gini katsayısıdır. Gini katsayısı, Lorenz eğrisi üzerinden belirlenir. Gini katsayısının değeri 0 ile 1 arasında değişim gösterir. Bir ülkede gini katsayısının 1’e yaklaşması gelir eşitsizliğinin artması, sıfıra yaklaşması da ise gelir eşitsizliğinin azalması anlamına gelmektedir (Çalışkan, 2010: 97- 99).

Gelir eşitsizliği ve yoksulluk, tüm dünyada mühim bir sorun olarak görüldüğü gibi Türkiye’de de çözüm bekleyen önemli sorunlar arasındadır. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin, gelişmiş ülkelerin hayat standartlarına ulaşabilmesi için evvela ekonomik kaynakların sınıflar ve bireyler arasında âdil bir biçimde paylaşılması gerekir. Bu durumda gelir dağılımı ve yoksulluk verilerine başvurulur. Yoksulluk ve gelir dağılımı verilerine bakıldığında Türkiye’nin özellikle OECD ülkeleri içindeki konumu göz önünde bulundurulur. Türkiye, gelir eşitsizliği ve yoksulluk açısından gelişmiş ülkelere nazaran dezavantajlıdır. Ülke genelinde gelir dağılımına ait veriler incelendiğinde 1960’lı yıllardan günümüze kadar gelir eşitsizliğinde tam manasıyla bir düzelme olmadığı ve Türkiye’de darbe, koalisyon ve iç karışıklıklar gibi politik istikrarsızlıklardan ötürü hükümetlerin gelir eşitsizliği ve yoksullukla mücadele kapsamında sosyal politikalara önem vermediği gözlemlenmektedir. Bilhassa 2008 Krizi’nin Türkiye’ye ilk yansımaları, gelir eşitsizliği ve yoksulluk açısından olumsuz bir etkisi olduğunu göstermektedir (Çalışkan, 2010: 89). 

Yıllar Gini endeksi P80/P20
19630,55012,7
19730,51016,1
19830,52020,7
19940,49011,2
20030,4208,1
20130,4007,7
20180,4087,3
Kaynaklar: Çalışkan, Ş. (2011). TÜRKİYE’DE GELİR EŞİTSİZLİĞİ VE YOKSULLUK s. 106. ve Eğilmez, M. (2019) Türkiye’de Gelir Dağılımı, Gini Katsayısı ve Yoksulluk Oranları.

Tablodaki yıllar, her on yılın bir ya da iki yılı seçilerek açıklanmıştır. Tablodaki Gini endeksi o yılın gelir eşitsizliğini 0 ile 1 arasında açıklar. 1’e yaklaştıkça gelir eşitsizliğinde artış görülür. P80/P20 ise ülkedeki gelirden en fazla pay alan yüzde 20’lik grubun geliriyle en düşük pay alan yüzde 20’lik grubun geliri arasında kaç kat fark olduğunu gösterir. Bu verilere istinaden Türkiye’nin yoksulluk ve gelir dağılımına baktığımızda; 1963’ten 2018’e kadar (1983’ü göz önünde bulundurmazsak) gini endeksinde az da olsa bir iyileşme görmekteyiz. Fakat, 0,408’lik bir gini katsayısı bile gelir dağılımının bozuk olduğunun göstergesidir. Öte yandan, gelirden en fazla pay alan yüzde 20’lik grubun geliri ile en düşük pay alan yüzde 20’lik grubun geliri arasındaki farka (P80/P20) baktığımızda; 1963-1994 arası gelir adaletsizliğinin bazı zamanlar ne kadar arttığı gözlemlenebilir. Fakat 2003-2018 verilerine göre bir iyileşme görülse bile iki kesim arasındaki gelir uçurumu yüksektir (Çalışkan, 2010: 106; Eğilmez, 2019). 

TÜRKİYE’DE PANDEMİNİN YOKSULLAŞTIRICI ETKİSİ

Koronavirüs’ün ortaya çıktığı Çin, 1,4 milyar nüfusuyla dünyanın en kalabalık ülkesi olup, aynı zamanda 13,6 trilyon dolar Gayrisafi Yurtiçi Hasılası (GSYH) ile dünyanın en büyük ikinci ekonomisidir. Aralık 2019’dan beri görülen bu virüs, Çin ekonomisini harap etti. 2019’da %6,1 büyüyen Çin, 2020’de %2,3 büyüyerek pozitif gelişme kaydeden tek ülke olsa bile, bu süreç büyüme hızını yavaşlatmıştır. Çin, küresel tedarik zincirlerinde bir üretici olarak kilit bir role sahiptir. Çin’in toplam ihracat ve ithalat %17,2 ve %4 oranında daralıp fabrikalar genişletilmiş biçimde olmasa bile kapatılınca dünyadaki tedarik zinciri bozulmuş ve dünya ekonomisi büyük bir zarar görmüştür. Çin’in ihracat oranındaki azalması, ABD ile dış ticaretteki fazlalığın da düşmesine neden olarak ocak ve şubat ayları içinde dış ticaretteki fazlalığı %40 düşürmüş, sonuç olarak da 42 milyar dolardan, 25,4 milyar dolara düşmüştür. Öte yandan, Uluslararası Çalışma Örgütü’ne göre, işsiz sayısı 5,3 milyon ile 24,7 milyon arasındadır. İstihdamdaki bu bozulma, 860 milyon dolar ile 3,4 milyar dolar arasında büyük bir gelir kaybı anlamına gelmektedir. Mart 2020’deki %0,9’luk işsizlik artışı da Amerika Birleşik Devletleri’nde %4,4’e tekabül etmektedir. Ortadoğu’daki ülkeler de pandemiden siyasal, ekonomik ve sosyal olarak etkilenmiştir. Çünkü buradaki ülkelerin ekonomileri petrolle kendini idame ettirmektedir. Virüsün yayılmasıyla beraber arz talep dengesi sağlanamadığından petrol fiyatları düşmüştür ve ABD’nin Körfez ülkelerine ambargo uygulaması nedeniyle bu ülkelerin ekonomilerinde çöküş meydana gelmiştir (Açıkgöz& Günay, 2020: 521-522; Kestel, 2020: 24).

Türkiye’de pandeminin sosyoekonomik sonuçlarına bakacak olursak, yoksullar bu krizden daha fazla etkilenmiştir. Çünkü, ülke genelinde ekonomi küçüldüğü için pastadan alacakları pay doğrultusunda hayatlarını idame ettirme gücü azalmıştır. İşsiz kalanlar İŞKUR’a başvurmuş, geçen yıla oranla İŞKUR tarafından işverenlerden alınan açık iş oranı azaldığı için İŞKUR aracılığı ile istihdam edilen insan sayısının oranı ise azalmıştır (Kestel, 2020: 26). 11 Mart 2020’de Türkiye’de ilk resmi vakanın görülmesiyle birlikte, Covid-19’dan en çok etkilenen alanlardan birinin çalışma alanları olduğu söylenebilir. Alınan izolasyon, karantina ve kısıtlamalar gibi önlemler çerçevesinde ekonomik hayat durma noktasına gelmiştir. Pandeminin yayılması farklı işgücü piyasalarında emek arz ve taleplerini olumsuz yönde etkilerken bazı iş yerleri küçülmeye gitmiş, bazıları da geçici veya kalıcı olarak kapanmıştır. Pandemi yayılarak işçilerin sağlığını olumsuz etkilemiş ve işçilerin hareketliliğini sınırlandırdığı için hem emek arzının hem de emek talebinin azalmasına neden olmuştur. (Özkan,2021: 99). Bu kısıtlamalar ve emek piyasasının durgunluğu, piyasadaki üretkenliği de yavaşlatarak reel piyasayı olumsuz etkilemiştir. Reel piyasaya büyüme, enflasyon, işsizlik oranı ve gini endeksi penceresinden baktığımızda tüm dünyada olduğu gibi Türkiye de olumsuz etkilendi. Büyüme oranlarına göre 2015 ve 2020 yıllarını baz aldığımızda, 2015’te %6,1 oranla büyüyen Türkiye’de, AB Komisyonu tarafından 2020’de %5,4 oranında bir küçülme beklense de 2020 büyüne oranı %1,8 olmuştur (Bloomberg, 2021, Adıgüzel, 2020). 2015’te %8,81 olan enflasyon oranı 2020’de %14,6 (Hürriyet, 2021; Adıgüzel, 2020); 2015’te %10,2 olan işsizlik oranı 2020’de %15,3 olmuştur (Tuik, 2020; Adıgüzel, 2020). Son olarak da gini indeksine baktığımızda Türkiye’nin 2015’teki gini endeksi 0,397 iken, 2020’de 0,41 olmuştur. Bunun sonucunda, Koronavirüs döneminde işgücü arz ve talebinin düşmesi sebebiyle ülkeler yeterli geliri toplayamamış, bu gelirler yoksula yeterli ve gerektiği şekilde aktarılamadığı için de gelir eşitsizlikleri derinleşmiştir. Türkiye de G-20 ülkesi olarak gerekli teşvikleri gerçekleştirse bile yetersiz kaldığı için ülke içindeki yoksullaşma derinleşmiştir.

SONUÇ

Aralık 2019’da Çin’de görülen Koronavirüs pandemisi ülkeleri sosyal, siyasal ve ekonomik açıdan olumsuz etkilemiştir. Bu çerçevede ulus-devletlerin küreselleşmesi gibi uluslararası sistemin birçok ögesi sorgulanmaya başlanmıştır. Öte yandan ekonomik çarkları da etkileyen bu süreç, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde gelir uçurumunu daha da artırmıştır. Burada yapılması gereken iş bulmak ve işsizlik maaşı vermek gibi teşviklerin yanında, Türkiye’nin iş dünyasına üretim ve istihdam için destekler vererek üretim sürecini hızlandırmak ve istihdamı artırmaktır. 

İlkem Karahüseyinoğlu tarafından The FEAS Journal adına hazırlanmıştır.


KAYNAKÇA

  1. 11 yılın rekoru: Gelir eşitsizliği. (2021, Haziran 2021). https://www.dw.com/tr/11-y%C4%B1l%C4%B1n-rekoru-gelir-e%C5%9Fitsizli%C4%9Fi/a-57929065#:~:text=T%C3%BCrkiye%20%C4%B0statistik%20Kurumu%20(T%C3%9C%C4%B0K)%202019,ile%200%2C410%20olarak%20tahmin%20edildi. adresinden alınmıştır
  2. Açıkgöz, Ö., & Günay, A. (2020). The early impact of the Covid-19 pandemic on the global and Turkish economy. Tübitak Turkish Journal of Medical Sciences, 520-526.
  3. Adıgüzel, M. (2020). COVİD-19 PANDEMİSİNİN TÜRKİYE EKONOMİSİNE ETKİLERİNİN MAKROEKONOMİK ANALİZİ. İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Covid-19 Sosyal Bilimler Özel Sayısı, 191-221.
  4. Altındağ, Ö. (2019). Yoksulluk üzerine bir değerlendirme. Ufkun Ötesi Bilim Dergisi, 81-114.
  5. ARPACIOĞLU, Ö., & YILDIRIM, M. (2019). DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE YOKSULLUĞUN ANALİZİ. Niğde Üniversitesi İİBF Dergisi,, 60- 76.
  6. Bloomberg. (2021, Mart 1). Türkiye salgın yılında %1,8 büyüdü. https://www.bloomberght.com/salgin-yilinda-turkiye-nin-buyume-performansi-2275482 adresinden alınmıştır
  7. Covid haritası: Dünyada son durum ne, toplam vaka ve can kaybı hangi seviyede? (2021, Temmuz 8). BBC Türkçe: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-51719684 adresinden alınmıştır
  8. Çalışkan, Ş. (2010). TÜRKİYE’DE GELİR EŞİTSİZLİĞİ VE YOKSULLUK. Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, 89-132.
  9. DW. (2021). Çin 2020’de büyüyen tek ekonomi oldu. https://www.dw.com/tr/%C3%A7in-2020de-b%C3%BCy%C3%BCyen-tek-ekonomi-oldu/a-56261618#:~:text=%C3%87in%20ekonomisinin%202020’de%20y%C3%BCzde,y%C4%B1l%20b%C3%BCy%C3%BCyen%20tek%20ekonomi%20oldu. adresinden alınmıştır
  10. Eğilmez, M. (2019, Eylül 18). Türkiye’de Gelir Dağılımı, Gini Katsayısı ve Yoksulluk Oranları. KENDİME YAZILAR: https://www.mahfiegilmez.com/2019/09/turkiyede-gelir-daglm-gini-katsays-ve.html adresinden alınmıştır
  11. KESTEL, T. (2020). PANDEMİNİN YOKSULLUĞA ETKİLERİ. Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği Yayını, 23-32.
  12. KURŞUNOĞLU, M. S. (2020). MODERN KAPİTALİZMİN NEGATİF KÖKENİ, VEBA SALGINLARI VE KÜRESEL KAPİTALİZMİN KORONA PANDEMİSİ. Muhafazakar düşünce dergisi, 138-169.
  13. MACAR, O. D., & ASAL, U. Y. (2020). COVID-19 İLE ULUSLARARASI İLİŞKİLERİ YENİDEN DÜŞÜNMEK: TARİH, EKONOMİ VE SİYASET EKSENİNDE BİR DEĞERLENDİRME . İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Covid-19 Sosyal Bilimler Özel Sayısı, 222-239.
  14. ÖZKAN, G. (2021). Covid-19 Pandemisi ile Yoksulluğun Derinleşen Yüzü: Çalışan Yoksullar. Toros Üniversitesi İİSBF Sosyal Bilimler Dergisi, 93-108.
  15. TUİK. (2021, Mart 22). İşgücü İstatistikleri, 2020. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Isgucu-Istatistikleri-2020-37484 adresinden alınmıştır
Share this article
Shareable URL
Prev Post

KÜBA’DA YILLARDIR GÖRÜLMEYEN PROTESTOLAR

Next Post

İŞGALiN AĞIR BEDELİ: AFGANİSTAN

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Read next

KATALONYA KRİZİ

Günümüzde farklı dil ve kültürlere sahip bölgesel toplulukların çıkarları ve sosyal kimlik arayışı, merkezi…